18 Mart 2015

Çanakkale Savaşları ve Baraklı Şehitler

Anadolu toprağının her karışı gibi Barak Ovası da aziz şehitlerimizin kanı ile sulanmıştır. Yine bu toprağın yiğitleri, başta Çanakkale olmak üzere, muhtelif vatan savunmalarında can vermişlerdir.

Gelibolu yarımadasında 57. Alay için yapılan temsili şehitlikte, bu Alay bünyesinde şehit düşen bazı kahraman askerlerimizin baba adları ve isimleri işte böyle yer almaktadır:
Onlar bu ülkeye körpe canlarını vererek fedakârlığın en büyüğünü yaptılar ve başkaca hiçbir söze hacet bırakmadılar. Onları rahmet ve minnet duygularıyla yâd ediyoruz.

Tüm şehitlerimizin ruhları şad, mekânları cennet olsun.

 Söz, hazır Gelibolu'dan açılmışken; çocukluğu orada geçmiş ve şu hayatta tanıdığım en değerli ve bilgi deryası kişilerden biri olan, hakiki murakıp Yalçın KARAGÖZ üstadın, 'Çanakkale Destanı'nın 100. yıldönümü vesileyle bizimle yazılı olarak paylaştığı birkaç anekdotu burada sunmayı görev addediyorum:

"Savaşın en çetin geçtiği ve bizzat Mustafa Kemal’in komuta ettiği muharebeler; 8 ilâ 12 Ağustos 1915 tarihleridir. Boğazı ve Saroz’u gören 261 rakımlı tepenin ele geçirilmesi için, taarruz başlatan karşı kuvvetler, birkaç defa tepeyi alırlar ve fakat karşı saldırılar ile kaybederler.

Gelibolu 57. Alay Şehitliği
Çanakkale Savaşı, dünyanın modern ilk amfibi harekâtıdır. Bu itibarla, 18 Mart Deniz Savaşı diye akıllara yer ettirilmiş, doğru değil. 18 Mart’tan önce de kara harekâtı vardır, 18 Mart'tan sonra da.

Atatürk'ün Gözetleme Yeri
Savaştan sonra; muharebe alanındaki toprak altı kalıntılar temizlenirken, kemikler çıkartılır.Yabancı kuvvetlerin üstünde künyeler aracılığıyla kemik kalıntılarının hangi millete ait olduğu bilinir. Osmanlılarda ise künye yoktur. Naaşlar, üzerilerindeki; “kısa saplı tahta kaşıklar”dan  Türk oldukları anlaşır. Her askere, birliklere katılmadan evvel, karavanaya kaşık sallamak için,getirilmesi zorunlu, erat malzemesidir. Bu tahta kaşıklar askerlerin bellerindeki dolamaların arasında saklanırdı.

Kemik parçaları toplanır, Kilitbahir’de bir toplu mezara konur ve kaşıklar mezarın üzerine saplanır. Cumhuriyet döneminde gel git, bu mezar halkın uydurmasıyla; “Kaşıkçı Baba-Dede” diye anılır.

Bir de halkın inancı vardır; geç konuşan çocuklar için, bu mezardan bir kaşık alırlar, çocuğa onunla yemek yedirirler, çocuğun dili çözülür, ana-baba yeni bir kaşık götürür, mezara saplar. Benim çocukluğumda mezar, kaşıktan geçilmezdi ama şimdi çok azalmış.

Ne 18 Mart, ne Anzak kuvvetlerinin çıkarmayı başlattığı 25 nisan Gelibolu Savaşlarının özgün tarihleri değildir. Özgün tarih olacaksa 12 Ağustos olmalıdır.

261 Rakımlı Tepe
Almanların Mart 1915 Boğaz Muharebeleri stratejisinde; Boğazın en geniş alanı olan Erenköy Koyu'nda kıyıya paralel iki sıra mayın döşenmesi ve armada (ki bu armadayı oluşturan dretnotların yaş ortalaması 30’dur) bu geniş alana geldiğinde, bizim kara topçularının şiddetli atış yaparak, gemilerin geri dönmesine neden olunması, bu geri manevra yapılırken de dizili mayınlara çarptırılması vardır. 7 Mart 1915 tarihinde, Nusrat bu mayınları döşer, düşman kuvvetleri 10 Mart'ta boğaza mayın tarama göndererek bunları temizlemeye girişir. Ne var ki, Mayın tarama personeli sivil Fransız mühendislerdi ve çatışma altında iş becerileri yoktur. Öyle ki; deniz dibine zincirle sabitlenen mayınları temizleyeceğiz diye, bir çoğunu da zincirinden boşaltırlar, serseri olurlar. 18 Mart’ta bildiğiniz olur. Almanların stratejisi tutar, bir de Boğazın saatte 70 km'yi bulan akıntı hızının katkısıyla.

Tabyalara yerleşik sabit toplar bizim için verimli değildir. Tabyalar düşman gemileri tarafından teker teker avlanır. Buna mukabil, seyyar sahra topları çok iş görür. Sorun menzillerinin yetersiz olmasıdır. Bizimkiler atışa başladıklarında, üç beş atıştan sonra topun yerini değiştirirler. Düşman armadası ise isabetsizdir. Çünkü; deniz dalgaları nedeniyle, top nişanları sürekli bir aşağı bir yukarı iner çıkar.

İngilizler, Ekim 1915’ten itibaren kısmi ricat başlatır. Aralık 1915’te tamamen çekilir. Ekim-Kasım Ayında çok büyük bir talihsizlik olur; aşırı yağış, Gelibolu yarımadasında sel vakıası. Siper ve lağımlardaki bir çok askerimiz, su baskını sonucu boğulur. Düşman, can kaybı yaşamaksızın ricat ettiği halde, geri çekilme bizler tarafından algılanmasın diye, mühimmatı geride bırakır, başlarına mankenler dikerek. Düşmandan ele geçen bu mühimmat 1922’de Türk Ordusu tarafından kullanılacaktır.

Bu savaşın bizim açımızdan hatırlanması ve önemsenmesi, ancak komik ve garip sayılabilecek savaştan enstantanelerin anlatılmasıyla sağlanır.

Siperler (Conk Bayırı)
I. Dünya Savaşında İttihat ve Terakki, moral değerlerin yüksek tutulması için çok büyük bir propaganda faaliyeti güder. Bu faaliyetin bir sonucu olarak; bir olumluya bin katılır, bir olumsuz ise yok farz edilir. Günlük matbuatın da bu uğurda kullanılıyor olması nedeniyle de, bugünkü araştırmacılar, o gün yazılan ve çizileni doğru kabul eder.

Biz, gerçek olan komik ve garip enstantanelerden bir kaçını hatırlatacağız;

1) Cepheye sevk edilmiş veya gerideki ihtiyât erat ve zabitanın, üzerinde her hangi bir yazılı belge bulundurulması yasaktır. Düşmanın karşı istihbarat materyali elde etmesini önlemek maksadıyla. Örneğin; cephe emri, harita, hatırat, günlük, mektup, resim. Gel gör ki bugün bunlardan tonlarca var. Bunlar o zamanın ürünleri değil. Sonradan oluşturulmuş.

2) Müttefik kuvvetlerin elinde en geç 1908’de oluşturulmuş, saha haritaları vardır. 18 Mart öncesi kara harekatlarının birinde, bir üst teğmen yasağa aykırı olarak üzerinde yeni saha haritalarıyla düşmana esir düşer. İngilizler 1915 son vaziyetini böylece öğrenirler ve bu haritayı çoğaltmak için Mısır’a göndeririler. Mısır Masası başında Arabistanlı Lawrence vardır. Haritanın çoğaltılmasında önceliği Anadolu paftaları üzerine verir. O’na göre çıkarma Anadolu’da yapılacaktır. Gelibolu yarımadası ise ikinci önceliğe sahiptir. Kazandığımız anlardan birisi de budur.

3) 25 Nisan gecesi yarımadaya çıkartma yapılacak noktalar işaret şamandıralarıyla belirlenir. Kıyıdan bunu fark eden yerli balıkçılar, durumdan askeri makamları haberdar eder ve birkaç şamandıranın da ipini keserler. Serseri şamandıralar, bugün Anzak Koyu denilen, sert ve dik yamaçlara sahip alana doğru sürüklenir. Ertesi sabah bu şamandıralar esas alınarak, Anzak birlikleri, 20 metrelik, dar kumsal şeridine çıkarma yaparlar.
Çanakkale Boğazı'nın Girişi

4) İngiliz ve Fransızlara ait taht-el bahirler (denizaltı) Çanakkale boğazını çoktan geçmişlerdir. Marmara’da ikmal yapan, Şirket-i Hayriye vapurlarını torpillemektedirler. Bir tanesi o kadar ileri gider ki; Yeşilköy açıklarında keskin nişancılarımız tarafından, tüfek ateşiyle periskopundan vurulur. Denizaltı teslim olmak zorunda kalır. Günlük İstanbul basınında da boy boy fotoğrafları yayınlanır. Almanlar hemen bölgeye kendi denizaltılarını gönderir ve müttefik donanmasından birkaç gemiyi haklarlar.

İngilizler batırılabileceği endişesiyle, en büyük ve en yeni Queen Elizabeth II. Zırhlısını deniz savaşına sokmak istemezler (1 defa hariç) Ve gemiyi Midilli arkasında bekletirler. Kommador gemisi olarak.

5) Bu gün olduğu gibi askere mükellef bir karavana tabii ki çıkmamaktadır. Fakat bu eratın; buğday çorbası, üzüm hoşafı ve yarım tayın ile beslendiği imajı da doğru değildir. Eratın sızlandığı husus; cephe gerisinden gelen yemeklerin soğuk olmasıdır. Tabildotun gün gün bütün ayrıntısı Genelkurmay Harp Tarihi Arşivlerinde var.  Eratın tütün hakkı var. Zabitan biraz daha lüks; kahve hakkı tanınmış.

Gelibolu Yarımadası ve Ege Denizi
6) Savaşın yaz döneminde en büyük kıyıcısı dizanteri salgını. Bunu engelleyebilecek hiçbir şey yok. Erata dağıtılan bir adet limon ve keneflere dökülecek bir teneke kireçten başka.

7) Bir de keskin nişancılarımız. Bu snaypırlar başlı başına konu. Bunlarda pek bahsedilmez. Araziye yayılmış, bağlı oldukları birliklerden bağımsız ve çoğunlukla sivil dolaşırlar. Bunların ihtiyaç duydukları cephane ve erzak; yalnızca onların bildikleri alanlara bırakılıyor.

İngilizleri öyle bezdirirler ki; aynalı tüfek icat etmelerine neden olurlar.

8) Savaşa Fransızlar Senagallileri, (bazı kaynaklarda Gurmalıların da olduğu söylenir), İngilizler de Hintlileri getirirler. Üstelik bunların bir çoğu Müslüman. Almanların casusluk yapabilirler diye karşı çıktıkları ve bir de tamim yayınlattıkları Osmanlı taburlarında ise Rumlar ve Ermeniler vardır.

Anzak Koyu
9) Savaşta Türklerin “Ganimet Taburları” vardır. Düşmandan elde edilen teçhizat ve sair malzemeler ve ayrıca esirlerin alınması, korunması bu taburların vazifesidir. Bu ganimet taburlarının savaşta ele geçirdikleri malzemelerin ayrıntısı yine bu gün Genelkurmay arşivlerinde mevcut. Fakat nedense pek bahsedilmez. O kadar ayrıntı vardır ki;üniforma düğmeleri, ağır toplar, makineli tüfekler, keresteler, sıhhiye malzemeleri, matara, dürbün, deri çanta, pergel takımı, dolma kalem ilâ nihaye…

Düşman eratının, üzerinde kimliği belli zatî malzemelerinin bir kısmı savaş sonrası iade edilmiştir.

10) Gelibolu milli parkı 1950’den sonra oluşturulur. NATO için topoğrafya değiştirilir. Dikilen çam ağaçlarıyla, cephe birden ormanlık araziye dönüşür. O zaman böyle bir arazi yapısı yoktu. Bugün Conk Bayırı muharebelerinin yürütüldüğü alanlardan, ne Boğazı ne de Saros’u görebilirsiniz. Mustafa Kemal’in saatinden vurulduğu, bugün Kemal Yeri diye gösterilen yer, ziyaretçilerin yoldan arabalarıyla kolayca ulaşsınlar diye daha aşağıya kaydırılır. Esas yer daha kuzeyde ve yukarıdadır."

1 yorum:

Tercan Tiryaki dedi ki...

Güzel yazı, elinize sağlık, oraya gidince çocuklara okutacağım. Allah bu vatan için hayatını feda eden tüm insanlardan razı olsun. Bosna'dan Kırgızistana tüm bizim elleri gezerken sizi bir his kaplıyor, ev rahatlığı duyuyorsunuz, bu hissi tattıranlara minnetle...

Öne Çıkan Yayın

Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler

"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdend...