Gaziantep'te sağda solda rahatlıkla görebileceğiniz 'cartlakçı’larda (ciğerci) kebap mangallarının bir köşesine yığılmış közlere yakın bir yerde mutlaka alüminyum bir tencere görürsünüz hâlâ. İşte bu tencere, yağı bir hayli belli olan ve bence bu dünyadaki en lezzetli yiyeceklerden birini barındırır. Sakatat parçalarından, iç yağından ve bol soğan ve baharattan imal edilen bu yağlı ciğer kavurması, büyük kebap mangalında sıcak sıcak hazır bekletilir müşteriler için. Ciğer kebaplarının yanında 'gavurma' biraz ikinci sınıf sayıldığından müşteriler ana yemeği olan kebabının pişmesini beklerken, alışkanlık olduğu üzere, yarım tırnaklı yumuşak çarşı ekmeği ile 'gavurma dürümü'nü gömer ayaküstü. Muhteşem bir lezzet şölenidir bence bu yağlı ve soğanlı ciğer kavurması. Tek başına öğün olmayı ziyadesiyle aşar aslında. Nitekim Mahmut ağabeyim ile bu gerçeği sayısız defa test edip onayladık zamanında!
Kavurma kimilerince çok makbul görülmediğinden ucuzdur, en azından o zaman öyleydi. Bizde de para yok, haliyle o vakit. Ara sıra Mahmut ağabeyim, beni 'gavurma dürümü' almaya gönderirdi. İkimize ancak birer kavurma dürümü alabiliyorduk. Ama birer kavurma dürümü de yetmiyordu doğrusu. Bir süre sonra bir çözüm geliştirdik. İki kavurma dürümünün yanına mahalle fırınından iki de taze çarşı ekmeği almayı akıl ettik. Kavurmaları paket yaptırıp eve getiriyordum. Gelirken mahalle fırınına da uğruyordum. Eve gelince kavurma dürümlerinin içindeki kavurmaları diğer boş ekmeklere de paylaştırıyorduk. Böylece iki dürümden dört dürüme ulaşmış oluyorduk kendimizce. Yağlı kavurma o şekilde de gayet lezzetli oluyordu. Hâlâ tadını hissedebiliyorum o dürümlerin. İşin esası, elim para tuttuktan sonra dahi vazgeçmedim o ‘gavurma dürümü’nden. Gerçi yaş geçtikçe sağlık çekinceleri ile artık eskisi gibi rağbet edemiyoruz ama memlekette ne zaman bir ciğercinin önünden geçsem gözüm hâlâ takılır o alüminyum tencerelere. Bu arada epey bir esnafın çelik tencereye terfi ettiğine de şahit oldum son zamanlarda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder