Barak Ovası, Antep Fıstığı Diyarı, Barakeli, Barak Kültürü, Anılar ve Hikâyeler... Dr. Göksel Tiryaki
17 Nisan 2015
10 Nisan 2015
Askerlik
Fotoğrafı askerdeyken, arkasına
aşağıdaki notu yazarak,
kardeşlerinden birine gönderir.
|
Onbaşı 'Kanatlı' |
Onbaşı 'Kanatlı'nın isteği: "Hatıra olarak saklayın..." |
'Kanatlı', Ekim 2013'te odasında, bir bayram akşamı askerlik anılarını anlatıyor:
18 Mart 2015
Çanakkale Savaşları ve Baraklı Şehitler
Anadolu toprağının her karışı gibi Barak Ovası da aziz şehitlerimizin kanı ile sulanmıştır. Yine bu toprağın yiğitleri, başta Çanakkale olmak üzere, muhtelif vatan savunmalarında can vermişlerdir.
Gelibolu yarımadasında 57. Alay için yapılan temsili şehitlikte, bu Alay bünyesinde şehit düşen bazı kahraman askerlerimizin baba adları ve isimleri işte böyle yer almaktadır:
Onlar bu ülkeye körpe canlarını vererek fedakârlığın en büyüğünü yaptılar ve başkaca hiçbir söze hacet bırakmadılar. Onları rahmet ve minnet duygularıyla yâd ediyoruz.
Tüm şehitlerimizin ruhları şad, mekânları cennet olsun.
Söz, hazır Gelibolu'dan açılmışken; çocukluğu orada geçmiş ve şu hayatta tanıdığım en değerli ve bilgi deryası kişilerden biri olan, hakiki murakıp Yalçın KARAGÖZ üstadın, 'Çanakkale Destanı'nın 100. yıldönümü vesileyle bizimle yazılı olarak paylaştığı birkaç anekdotu burada sunmayı görev addediyorum:
"Savaşın en çetin geçtiği ve bizzat Mustafa Kemal’in komuta ettiği muharebeler; 8 ilâ 12 Ağustos 1915 tarihleridir. Boğazı ve Saroz’u gören 261 rakımlı tepenin ele geçirilmesi için, taarruz başlatan karşı kuvvetler, birkaç defa tepeyi alırlar ve fakat karşı saldırılar ile kaybederler.
Çanakkale Savaşı, dünyanın modern ilk amfibi harekâtıdır. Bu
itibarla, 18 Mart Deniz Savaşı diye akıllara yer ettirilmiş, doğru değil. 18
Mart’tan önce de kara harekâtı vardır, 18 Mart'tan sonra da.
Savaştan sonra;
muharebe alanındaki toprak altı kalıntılar temizlenirken, kemikler
çıkartılır.Yabancı kuvvetlerin üstünde künyeler aracılığıyla kemik
kalıntılarının hangi millete ait olduğu bilinir. Osmanlılarda ise künye yoktur.
Naaşlar, üzerilerindeki; “kısa saplı tahta kaşıklar”dan Türk oldukları
anlaşır. Her askere, birliklere katılmadan evvel, karavanaya kaşık sallamak
için,getirilmesi zorunlu, erat malzemesidir. Bu tahta kaşıklar askerlerin
bellerindeki dolamaların arasında saklanırdı.
Almanların Mart 1915 Boğaz Muharebeleri stratejisinde;
Boğazın en geniş alanı olan Erenköy Koyu'nda kıyıya paralel iki sıra mayın
döşenmesi ve armada (ki bu armadayı oluşturan dretnotların yaş ortalaması
30’dur) bu geniş alana geldiğinde, bizim kara topçularının şiddetli atış
yaparak, gemilerin geri dönmesine neden olunması, bu geri manevra yapılırken
de dizili mayınlara çarptırılması vardır. 7 Mart 1915 tarihinde, Nusrat bu
mayınları döşer, düşman kuvvetleri 10 Mart'ta boğaza mayın tarama göndererek
bunları temizlemeye girişir. Ne var ki, Mayın tarama personeli sivil Fransız
mühendislerdi ve çatışma altında iş becerileri yoktur. Öyle ki; deniz dibine
zincirle sabitlenen mayınları temizleyeceğiz diye, bir çoğunu da zincirinden
boşaltırlar, serseri olurlar. 18 Mart’ta bildiğiniz olur. Almanların stratejisi
tutar, bir de Boğazın saatte 70 km'yi bulan akıntı hızının katkısıyla.
Gelibolu yarımadasında 57. Alay için yapılan temsili şehitlikte, bu Alay bünyesinde şehit düşen bazı kahraman askerlerimizin baba adları ve isimleri işte böyle yer almaktadır:
Onlar bu ülkeye körpe canlarını vererek fedakârlığın en büyüğünü yaptılar ve başkaca hiçbir söze hacet bırakmadılar. Onları rahmet ve minnet duygularıyla yâd ediyoruz.
Tüm şehitlerimizin ruhları şad, mekânları cennet olsun.
Söz, hazır Gelibolu'dan açılmışken; çocukluğu orada geçmiş ve şu hayatta tanıdığım en değerli ve bilgi deryası kişilerden biri olan, hakiki murakıp Yalçın KARAGÖZ üstadın, 'Çanakkale Destanı'nın 100. yıldönümü vesileyle bizimle yazılı olarak paylaştığı birkaç anekdotu burada sunmayı görev addediyorum:
"Savaşın en çetin geçtiği ve bizzat Mustafa Kemal’in komuta ettiği muharebeler; 8 ilâ 12 Ağustos 1915 tarihleridir. Boğazı ve Saroz’u gören 261 rakımlı tepenin ele geçirilmesi için, taarruz başlatan karşı kuvvetler, birkaç defa tepeyi alırlar ve fakat karşı saldırılar ile kaybederler.
Gelibolu 57. Alay Şehitliği |
Atatürk'ün Gözetleme Yeri |
Kemik parçaları toplanır, Kilitbahir’de bir toplu mezara
konur ve kaşıklar mezarın üzerine saplanır. Cumhuriyet döneminde gel git, bu
mezar halkın uydurmasıyla; “Kaşıkçı Baba-Dede” diye anılır.
Bir de halkın inancı vardır; geç konuşan çocuklar için,
bu mezardan bir kaşık alırlar, çocuğa onunla yemek yedirirler, çocuğun dili
çözülür, ana-baba yeni bir kaşık götürür, mezara saplar. Benim
çocukluğumda mezar, kaşıktan geçilmezdi ama şimdi çok azalmış.
Ne 18 Mart, ne Anzak kuvvetlerinin çıkarmayı başlattığı 25
nisan Gelibolu Savaşlarının özgün tarihleri değildir. Özgün tarih olacaksa 12
Ağustos olmalıdır.261 Rakımlı Tepe |
Tabyalara yerleşik sabit toplar bizim için verimli değildir.
Tabyalar düşman gemileri tarafından teker teker avlanır. Buna mukabil, seyyar sahra topları çok iş görür. Sorun menzillerinin yetersiz olmasıdır.
Bizimkiler atışa başladıklarında, üç beş atıştan sonra topun yerini
değiştirirler. Düşman armadası ise isabetsizdir. Çünkü; deniz dalgaları
nedeniyle, top nişanları sürekli bir aşağı bir yukarı iner çıkar.
İngilizler, Ekim 1915’ten itibaren kısmi ricat başlatır.
Aralık 1915’te tamamen çekilir. Ekim-Kasım Ayında çok büyük bir talihsizlik
olur; aşırı yağış, Gelibolu yarımadasında sel vakıası. Siper ve lağımlardaki
bir çok askerimiz, su baskını sonucu boğulur. Düşman, can kaybı yaşamaksızın
ricat ettiği halde, geri çekilme bizler tarafından algılanmasın diye, mühimmatı
geride bırakır, başlarına mankenler dikerek. Düşmandan ele geçen bu
mühimmat 1922’de Türk Ordusu tarafından kullanılacaktır.
6) Savaşın yaz döneminde en büyük kıyıcısı dizanteri salgını.
Bunu engelleyebilecek hiçbir şey yok. Erata dağıtılan bir adet limon ve
keneflere dökülecek bir teneke kireçten başka.
9) Savaşta Türklerin “Ganimet Taburları” vardır. Düşmandan
elde edilen teçhizat ve sair malzemeler ve ayrıca esirlerin alınması, korunması
bu taburların vazifesidir. Bu ganimet taburlarının savaşta ele geçirdikleri
malzemelerin ayrıntısı yine bu gün Genelkurmay arşivlerinde mevcut. Fakat
nedense pek bahsedilmez. O kadar ayrıntı vardır ki;üniforma düğmeleri, ağır
toplar, makineli tüfekler, keresteler, sıhhiye malzemeleri, matara, dürbün,
deri çanta, pergel takımı, dolma kalem ilâ nihaye…
Bu savaşın bizim açımızdan hatırlanması ve önemsenmesi, ancak
komik ve garip sayılabilecek savaştan enstantanelerin anlatılmasıyla sağlanır.
Siperler (Conk Bayırı) |
I. Dünya Savaşında İttihat ve Terakki, moral değerlerin
yüksek tutulması için çok büyük bir propaganda faaliyeti güder. Bu faaliyetin
bir sonucu olarak; bir olumluya bin katılır, bir olumsuz ise yok farz edilir.
Günlük matbuatın da bu uğurda kullanılıyor olması nedeniyle de, bugünkü
araştırmacılar, o gün yazılan ve çizileni doğru kabul eder.
Biz, gerçek olan komik ve garip enstantanelerden bir kaçını
hatırlatacağız;
1) Cepheye sevk edilmiş veya gerideki ihtiyât erat ve
zabitanın, üzerinde her hangi bir yazılı belge bulundurulması yasaktır.
Düşmanın karşı istihbarat materyali elde etmesini önlemek maksadıyla. Örneğin;
cephe emri, harita, hatırat, günlük, mektup, resim. Gel gör ki bugün bunlardan
tonlarca var. Bunlar o zamanın ürünleri değil. Sonradan oluşturulmuş.
2) Müttefik kuvvetlerin elinde en geç 1908’de oluşturulmuş,
saha haritaları vardır. 18 Mart öncesi kara harekatlarının birinde, bir üst
teğmen yasağa aykırı olarak üzerinde yeni saha haritalarıyla düşmana esir
düşer. İngilizler 1915 son vaziyetini böylece öğrenirler ve bu haritayı
çoğaltmak için Mısır’a göndeririler. Mısır Masası başında Arabistanlı Lawrence
vardır. Haritanın çoğaltılmasında önceliği Anadolu paftaları üzerine verir.
O’na göre çıkarma Anadolu’da yapılacaktır. Gelibolu yarımadası ise ikinci
önceliğe sahiptir. Kazandığımız anlardan birisi de budur.
3) 25 Nisan gecesi yarımadaya çıkartma yapılacak noktalar
işaret şamandıralarıyla belirlenir. Kıyıdan bunu fark eden yerli balıkçılar,
durumdan askeri makamları haberdar eder ve birkaç şamandıranın da ipini
keserler. Serseri şamandıralar, bugün Anzak Koyu denilen, sert ve dik
yamaçlara sahip alana doğru sürüklenir. Ertesi sabah bu şamandıralar esas
alınarak, Anzak birlikleri, 20 metrelik, dar kumsal şeridine çıkarma yaparlar.
Çanakkale Boğazı'nın Girişi |
4) İngiliz ve Fransızlara ait taht-el bahirler (denizaltı)
Çanakkale boğazını çoktan geçmişlerdir. Marmara’da ikmal yapan, Şirket-i
Hayriye vapurlarını torpillemektedirler. Bir tanesi o kadar ileri gider ki;
Yeşilköy açıklarında keskin nişancılarımız tarafından, tüfek ateşiyle
periskopundan vurulur. Denizaltı teslim olmak zorunda kalır. Günlük İstanbul
basınında da boy boy fotoğrafları yayınlanır. Almanlar hemen bölgeye kendi
denizaltılarını gönderir ve müttefik donanmasından birkaç gemiyi haklarlar.
İngilizler batırılabileceği endişesiyle, en büyük ve en yeni
Queen Elizabeth II. Zırhlısını deniz savaşına sokmak istemezler (1 defa hariç)
Ve gemiyi Midilli arkasında bekletirler. Kommador gemisi olarak.
5) Bu gün olduğu gibi askere mükellef bir karavana tabii ki
çıkmamaktadır. Fakat bu eratın; buğday çorbası, üzüm hoşafı ve yarım tayın ile
beslendiği imajı da doğru değildir. Eratın sızlandığı husus; cephe gerisinden
gelen yemeklerin soğuk olmasıdır. Tabildotun gün gün bütün ayrıntısı
Genelkurmay Harp Tarihi Arşivlerinde var. Eratın tütün hakkı var. Zabitan
biraz daha lüks; kahve hakkı tanınmış.
Gelibolu Yarımadası ve Ege Denizi |
7) Bir de keskin nişancılarımız. Bu snaypırlar başlı başına
konu. Bunlarda pek bahsedilmez. Araziye yayılmış, bağlı oldukları birliklerden bağımsız
ve çoğunlukla sivil dolaşırlar. Bunların ihtiyaç duydukları cephane ve erzak;
yalnızca onların bildikleri alanlara bırakılıyor.
İngilizleri öyle bezdirirler ki; aynalı tüfek icat
etmelerine neden olurlar.
8) Savaşa Fransızlar Senagallileri, (bazı kaynaklarda
Gurmalıların da olduğu söylenir), İngilizler de Hintlileri getirirler. Üstelik
bunların bir çoğu Müslüman. Almanların casusluk yapabilirler diye karşı
çıktıkları ve bir de tamim yayınlattıkları Osmanlı taburlarında ise Rumlar ve
Ermeniler vardır.
Anzak Koyu |
Düşman eratının,
üzerinde kimliği belli zatî malzemelerinin bir kısmı savaş sonrası iade
edilmiştir.
10) Gelibolu milli parkı 1950’den sonra oluşturulur. NATO
için topoğrafya değiştirilir. Dikilen çam ağaçlarıyla, cephe birden
ormanlık araziye dönüşür. O zaman böyle bir arazi yapısı yoktu. Bugün Conk
Bayırı muharebelerinin yürütüldüğü alanlardan, ne Boğazı ne de Saros’u
görebilirsiniz. Mustafa Kemal’in saatinden vurulduğu, bugün Kemal Yeri diye
gösterilen yer, ziyaretçilerin yoldan arabalarıyla kolayca ulaşsınlar diye daha
aşağıya kaydırılır. Esas yer daha kuzeyde ve yukarıdadır."
13 Mart 2015
Balaban Köyü İlkokulu
Balaban Köyü İlkokul Binası (2016) |
(Gaziantep/Karkamış/Balaban Köyü/1982-1983 Eğitim Yılı) Pencerelerden görülen içerideki sobanın borusu ve cam kenarlarındaki teneke saksılar hoş birer detay olmuş... |
(Gaziantep/Karkamış/Balaban Köyü/1982-1983 Eğitim Yılı)
Resim dersi, 'dışarı' demekti çoğu zaman, o anlardan birisi.
Arkada Okulun binası ve köy 'şahitlik' etmiş bu derse...
|
İşte bu Okulun, toplam 18 öğrenci ile belki de en kalabalık olduğu zamanlardan biri 1982-1983 dönemiydi. İki ayrı öğretmenle geçen bir eğitim yılı olmuştu; önce Şenel öğretmen, sonra da Talat öğretmen...
Aslında köy okulları da, köy öğretmenleri de köydeki herkes için görüldüğünden çok daha fazla şeylerdir. Umarım bir gün herkes anlar bunu...
(Gaziantep/Karkamış/Balaban Köyü/1974-1975 Eğitim Yılı) Ayaktakilerden sağdan üçüncü Tuncer Ağabeyim... (Fotoğraf: Cevdet Tiryaki) |
(Gaziantep/Karkamış/Balaban Köyü/1985-1986 Eğitim Yılı) İlkokul dörtteyim... (Fotoğraf: Yılmaz Tiryaki) |
12 Mart 2015
Yaşanılan an ve berisi; ya ötesi?
Ne garip bir yer bu dünya. Allah bilir; kimler, hangi değerli hatıra ve duyguların birer yansıması veya nişanesi olarak bu fotoğrafları hangi kuytu köşelerde veya yaşadıkları mekânların başköşelerinde büyük bir heyecan ve iftiharla saklamıştı veya sergilemişti.
Şimdiyse; Beşiktaş'ta bir mahalle arasında, eski kitaplar satan bir dükkânın önünde tanesi 50 kuruştan ‘satılık’ olarak eski fotoğraf meraklılarının beğenisine ve insafına sunuluyor; bir fotoğraf için bile ne hazin bir sondur bu.
"Şüphesiz yeryüzüne ve onun üzerindekilere biz varis olacağız" Kur'an Meali 19/40.
Şimdiyse; Beşiktaş'ta bir mahalle arasında, eski kitaplar satan bir dükkânın önünde tanesi 50 kuruştan ‘satılık’ olarak eski fotoğraf meraklılarının beğenisine ve insafına sunuluyor; bir fotoğraf için bile ne hazin bir sondur bu.
"Şüphesiz yeryüzüne ve onun üzerindekilere biz varis olacağız" Kur'an Meali 19/40.
Tanesi 50 kuruşa alıcısını bekleyen 'kimsesiz' fotoğraflar... |
"Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir" Kur'an Meali 29/64.
O zaman ey aziz insan; ne için çırpınırsın, ne diye koşturursun bu kadar?
11 Mart 2015
Bir Vasiyet
Hacı Kemal (Kamil Kanatlı) TİRYAKİ: "Birbirinize mukayyet olun, birbirinize sahip olun, sarılın, devamlı iyiyi düşünün, iyiye, iyiye yönelin."
10 Mart 2015
'Garıp' Türküsünün Kısa Bir Hikâyesi
'Kanatlı' Tekirdağ'da...
Ekim 2002
|
Garıp Kitabımızın Linki |
Bir keresinde Babam, Şahsenem ile Âşık Garip hikâyesinin kısa bir Barak versiyonunu anlatmıştı:
"Senem Urum'a gitti
Garıp onun peşinden gitti,
Senem'i gezmeye;
'Gitme Garıp gitme yollar çamurdur
Garıp'ın yüreği taştan demirdir
Tibriz dediğin uzun bir yoldur
Söyle Hocam söyle Senem'i nerede gördün?'
Hoca da cevap verir:
'Garıp söylediğin sözler Hakk'a yaramaz
Sözünde durmayan adam olamaz
Elde güzel çoktur da bize yaramaz'"
'Garıp'a kim sadece bir uzun hava diyebilir ki? Upuzun bir yolun, sevdanın, sabrın, sebatın ve hasretin hikâyesidir Garip Türküsü...
Barak Ovası'nda, antep fıstığının hasat zamanında zurna ile iyi bir Garip Türküsü icrası bu da. Bir sıcak yaz günü, masmavi göğün altında uzanan ve kızıla çalan Barak toprağının rengi, olgunlaşmış antep fıstıklarının kıpkızıllığına karışırken ve Şahan'ın zurnası 'Garıp, Garıp' inlerken... Bir köy mezarlığının yanıbaşında, garbıya doğru uzanan toprak bir yolda, Güneşin Barak Ovası’nı akşama terk ettiği bir vakitte ve kuş cıvıltıları eşliğinde, gitmelere dair bir ‘Garıp’ icrası bu da işte:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Öne Çıkan Yayın
Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler
"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdend...