22 Kasım 2024

Tiryaki Murtaza Bey

Barak'taki Tiryakilerin sanırım bilinen en eski atası Feriz Bey'in yol arkadaşı Tiryaki Murtaza Bey'dir. Ona ilişkin sözlü nakle dayalı kapsamlı bir makale var. Kaleme alan Naci Kum, 1940'lı yıllarda yöremize Karkamış Kazıları için gelmiş. Yaptığı görüşmelerde eline eski bir defter geçmiş ve onu büyük oranda deşifre edip muhtelif kaynak kişilerle konuşmuş. Sözlü aktarımlara dayalı derleme bir yazı düzenlemiş. Makale 1963 yılında Türk Etnografya Dergisi'nde yayımlanmış. Gördüğüm en kapsamlı makalelerden, Barak'a dair çok şeye değinmiş. Özellikle Barak türkü ve şiirlerine dair çok iyi bir arşiv meydana çıkarmış. Aşağıda, makalede yer alan ve Tiryakilerin atalarına ilişkin bazı ifadeler çıkarılmıştır.

Tiryaki Murtaza BeyTiryaki Murtaza Bey
Tiryaki Murtaza Bey
Tiryaki Murtaza Bey
Tiryaki Kasım Ağa

21 Haziran 2024

Roma ve Rumkale

Anadolu’da kimi Rum deyince Yunan’ı anlıyor hemen. Tamamen ilgisiz demek de zor belki ama Rum, Roma İmparatorluğu’ndan tevarüs ediyor aslında. Rum’dan Roma’yı, belki daha spesifik olarak Doğu Roma’yı anlamak lazım. Esasında antik çağda Yunanlar Helen kültürünü ifade ederken Romalılar Latin kültürüne tekabül ediyor. Misal kullandığımız alfabe Rumi bir esin özünde.

İşte bizim şu anki muhit, Fırat Nehri’nin batı tarafı, Zeugma'sı ile Rumkale'si ile o devasa Roma İmparatorluğu’nun doğu ucu, sınır karakolları bir nevi… Ne demiş Şair, “Bastığın yeri toprak deyip geçme tanı…”

Önemli Bir Not: Bu kadar büyük tatlı su havzasının yanı başındaki böylesine bir mekânın ağaçlandırılmaması ve her daim yeşillendirilmemesi…

17 Haziran 2024

Çördük

İsmiyle müsemma bu bitki yöremizdeki en orijinal ve hoş yabani otlardan biridir. Kokusu ve tadı tamamıyla kendine hastır. Eskiden kurutulup yemeklere baharat olarak da kullanıldığını öğrendim. Tazesinin kökü yenebiliyor. Kaynatılıp suyu da çıkarılıyor. Mide için iyi diyor geleneksel iyileştiricilerimiz. Olayın tıbbi boyutunu bilemem ama kokusu ve tadı gerçekten harika ve farklı…



16 Haziran 2024

Ağıt Yakmak

Çocukluğumun Barak’ında belleğimde en çok yer eden olayların başında cenaze törenleri gelirdi. O zamanlar cenazenin yıkanmasından definine kadar bütün aşama köy ahalisince yerine getirilirdi. Ölü için çoğunlukla ortalık bir yere temiz ve özel bir döşek serilir; mevta suyun ısınmasını, yıkayıcı hocanın köye gelişini bu yatakta beklerdi. Bu bekleme sürecinde köyün yaşlı kadınları cenazenin başına oturur, sıra sıra ağıt yakarlardı. Tamamen doğaçlama olan bu ağıtlar; ya yakanın ezberinden ya da o an ve kişi için özel olarak düzülürdü. Ölü başındaki kadınlar birbiri ardına, birinin bıraktığı yerden bir diğeri başlardı. Bir nevi ölüye hürmet ve kıymet atfetmek gibiydi. Hani bir söz var, mealen, “Düğün evinde oyna, ölü evinde ağla!” şeklinde, bu geleneğin belki de en somut hâliydi bu içli ağıtlar… Aslında sınıfsal ve toplumsal statükoya ilişkin bir yanı da vardı bu ağıtların. Yaşarken varlıklı veya saygın olan birine veyahut genç yaşta ölene yakılan ağıtlar daha bir duygulu ve uzun tutulurdu. Bu gelenek yok olalı çok oldu ama ne zaman böyle ağıtlar duysam aklıma hep o özel olarak hazırlanan cenaze yatakları ve başındaki analar gelir… Teyzemiz Bir Elbeyli Türkmeni…

Öne Çıkan Yayın

Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler

"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdend...