16 Haziran 2024

Ağıt Yakmak

Çocukluğumun Barak’ında belleğimde en çok yer eden olayların başında cenaze törenleri gelirdi. O zamanlar cenazenin yıkanmasından definine kadar bütün aşama köy ahalisince yerine getirilirdi. Ölü için çoğunlukla ortalık bir yere temiz ve özel bir döşek serilir; mevta suyun ısınmasını, yıkayıcı hocanın köye gelişini bu yatakta beklerdi. Bu bekleme sürecinde köyün yaşlı kadınları cenazenin başına oturur, sıra sıra ağıt yakarlardı. Tamamen doğaçlama olan bu ağıtlar; ya yakanın ezberinden ya da o an ve kişi için özel olarak düzülürdü. Ölü başındaki kadınlar birbiri ardına, birinin bıraktığı yerden bir diğeri başlardı. Bir nevi ölüye hürmet ve kıymet atfetmek gibiydi. Hani bir söz var, mealen, “Düğün evinde oyna, ölü evinde ağla!” şeklinde, bu geleneğin belki de en somut hâliydi bu içli ağıtlar… Aslında sınıfsal ve toplumsal statükoya ilişkin bir yanı da vardı bu ağıtların. Yaşarken varlıklı veya saygın olan birine veyahut genç yaşta ölene yakılan ağıtlar daha bir duygulu ve uzun tutulurdu. Bu gelenek yok olalı çok oldu ama ne zaman böyle ağıtlar duysam aklıma hep o özel olarak hazırlanan cenaze yatakları ve başındaki analar gelir… Teyzemiz Bir Elbeyli Türkmeni…

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler

"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdend...