29 Eylül 2020

Arada Kalmış Yaşamlar, Hikâyeler


Yeni ve doğrudan Barak'a dair yazdığım muhtemelen son kitap olacak. Kitabın "Ön Söz"ü aşağıda, neyi içerdiği kabaca orada yazılı, merak edenler okuyabilir. Önceki üç kitapta bana göre fazla dokunulmayan mevzulara, yine belirli bir bağlamda değinmeye çalıştım. Bu kitapta 15 yeni öykü var. Önceki kitaplardaki 25 öykü ile birlikte Barak'ı anlattığım 40 hikâyelik bir demet oldu neticede. 

İlgilenmem ve belki de yazman gereken başka konular ve alanlar var. Onun için muhtemelen son kitap dedim. Barak'a dair yazdıklarım elbet bu 40 hikâyeden ibaret değil, bir kısmını burada gördüğünüz farklı çalışmalarım da var, fena bir arşiv oluşmadı sonuçta, en azından bir şeyleri tarihe not düşmüş olduk böylece... Hayırlısı diyelim...

Ön söz

İnsan, ömrü boyunca sayısız ikilem arasında kalır ve tüm bu ikilemler arasında meşrebince bir hayat sürer. Beşeriyetin dünya serüveni; iyilik-kötülük, varlık-yokluk, yeni-eski, doğru-yanlış, cimrilik-cömertlik, gerçek-yalan, güçlük-kolaylık, zenginlik-fakirlik, şüphe-inanç, güven-korku, yakın-uzak, sevgi-nefret, güzellik-çirkinlik, zalimlik-merhamet gibi nice tezattan birinin veya birkaçının ucunda, ortasında, bir kenarında, bir tarafında, belki de bazısının girdabında öylece akıp gitmektedir. Sonuçta bir yönüyle insan, ikilemler arasında kalmış bir varlıktır.

Bu kitaptaki her bir öykü, daha çok arada kalmış veya öylece yaşanmış, kimisi yitip gitmiş hayatların temsilî geçidi gibidir. Bahis konusu edilen kişi ve olaylar kurmaca olmakla birlikte, yine Barak Ovası’ndan çıkmış, oradan veya orada geçmektedir. Her zaman olduğu gibi tüm mevzumuz, yine insana ve onun bu âlemdeki fâni yolculuğundan, muhtelif kısa kesitlere dairdir. “Arada kalmak”; âdeta ortak bir yazgı gibi özellikle bu toprakların dört bir yanında sanki bir heyulaymışçasına çok uzun zamandan beri dolanıp durmaktadır. Çare, açık bir yol ve istikamet bulmak ama onlar da hiç kolay değil kuşkusuz. Toplum ve bireyler olarak “arada kalmak” konusu ile daha çok uğraşacakmışız gibi geliyor bana. Umarım, en kısa sürede, ülkemiz ve insanımız için sağlam ve düzgün yollardan sıhhatli ve tutarlı bir yöne ve hedeflere gidebiliriz. Çok ihtiyacımız var bunlara. Arada kaldıkça, çokça zaman, emek ve birer birer değerli hayatları heba ediyoruz maalesef. Oysa bunlar, hiç ziyan edilmemesi gereken kıymetli değer ve varlıklarımızdır.

İşte “Dertli Mâmet”, “Efendi” torunu “Hüsnü Mir”, aşiret reisi “Kelağa” ve Barak dilberi “Özov”, sözünü ettiğimiz arada kalmışlığın birer timsali gibidir. Bozkır bilgesi “Mırrey”, traktör tutkunu “Hıdov” ve “Tütüncü Cumov” da farklı yönlerden arada bir yerde durmaktadır. Söz, Barak’tan açıldığında, hep arada kalmış “gurbatlar”ı anmamak olmazdı. Hazır “Gurbat Heyro”nun hikâyesini kaleme almışken arada bir yerlerde yitip giden “cıva gibi” bir adam olan bitirim şahsiyet “Cardın Fayat”a değinmemek olanaksızdı. Yine arada bir yerlerde duran cevval “Çilov”u, Antep direnişi kahramanı “Zöhre Bacı”yı, bahtsız “Döne Gelin”i, keyif sahibi biçare “Zennür”ü, kabiliyetli ve dirayetli “Fattum”u, ayyaş “Hacı”yı ve onlarla birlikte daha nicelerini es geçmek ne mümkündü. Bütün bu kurmaca kişilerin dünyasında ve hikâyelerin satırlarında, hemen hepimizin arada kalmışlığından belli belirsiz izler bulunmaktadır.

İnsan, biraz da anlık bir varlık sanırım. Bundan olacak, insanlar genelde başkalarını son hâllerine bakarak veya en son gördükleri gibi tanımak, bilmek veya kabul etmek isterler. Oysa herkesi ve her şeyi, bizatihi kendisi yapan bir evveliyatı vardır. Çoğu zaman umursanmayan, kale alınmayan ve zamanında pek de ilgilenilmeyen bir öncesi…

“Kısa Kısa Kesitler” bölümünde ise daha önce muhtelif platformlarda tarihe düşülen birkaç mühim not, meraklı dimağlara ve dikkatlere sunulan genel çerçeveye uygun bazı mevzular, kısa hikâyeler, manzum eserler ve ince ayrıntılar yer almaktadır. Bu arada, diğer eserlerimizde olduğu gibi bu kitaptaki bütün kişiler ve olaylar da tamamıyla hayal ürünü olup gerçek kişi ve olayları hiçbir şekilde yansıtmamaktadır.
Dr. Göksel Tiryaki
Kasım 2019, Beşiktaş.
Dr. Göksel Tiryaki

28 Eylül 2020

Anadolulu


Mikail Tiryaki’ye… 
Ana doluyum ben,
Her parçam ayrı bir anadan
Her zerrem apayrı bir kökten, ahenkten…
En eski ortak şarkısıyım insanlık belleğinin,
En kadim yuvası, yurdu medeniyetin…
Eskitemediler hiçbir tarafımı bağrımı ezenler, sinemi delip geçenler
Eksilmediler dört bir yanımı oyan, budayan ve hevesleri hiç bitmeyen sergüzeştçiler
Her şeye rağmen kaldım yarına, sonraya bir nadide muştu gibi,
Tükenmez bir bakiyecesine…

İçinden çıktığım, sonra içimden çıkan toprağım, yalnız barınağım değildi,
Asıl ruhumun huzura erdiği mevki, makamdı oraları…
Oysa gönlümün coştuğu asıl diyar,
Gözümün kamaştığı uzak ufukta yatar ıpıssız, bir başına…
Seslendim, aradım taradım cihanı, bütün bedbahtlar çıksın istedim
Paylaşsınlar içlerindeki uslanmaz, dinmez yaraları, derinlerdeki ipince çaresiz sızıları,
Onca kara günlü ana doluyken
Ne içlerindekini ne derinlerdekini belli ettiler…
Sade, hoş bir seda bıraktılar kızıl kara toprağına sahipsiz bağrımın,
Daha yetişsin nice cevherler mümbit Anadolu’mda diye…
Çilekeş ama vefalı analarımın, yarından daha umutlu birer nişanesi olarak
Anadolulusu kalarak…

22.07.2019, Beşiktaş.

Öne Çıkan Yayın

Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler

"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdend...