14 Kasım 2015

'Âmmel Gok!'

1990'lı yılların sonu, Tercan Ağabeyim öndeki, merhum
'Möhümmet' Emmi'nin (Mehmet Turak) yaptırdığı,
sonra Gaziantep'e göçünce (taşınınca) Mehmet 
Öyke'ye (Taha Uşağı) devrettiği, arkadaki toprak
sıvalı evin damından üç adet çörten sarkıyor misal.
"Çocukluğumuzun en eğlenceli hem oyunu hem de etkinliğiydi" desem, abartı olmaz sanırım. Bir de olaya 'yağmur duası' havası katılırdı ki, pek öyle değildi bence. O günün koşullarında, çocuklar için, olayın içine doğrudan dâhil oldukları eğlenceli bir şamataydı aslında 'Âmmel Gok'.

Köyün ilkokula giden akranları, özellikle sonbahar ve kış geceleri, yağmur yağmamasını da bahane ederek, geleneksel ve eğlenceli bir etkinlik yapardı. Önce birisi evinden 'küfte' (çiğköftenin etsiz ve tereyağı ile yapılanı) leğeni getirirdi. Sonra köydeki çocuklar çağrılır ve topluca köydeki evler kapı kapı dolaşılırdı. Köyün içinde topluca dolaşırken hep bir ağızdan; "Âmmel gok gok, Vermeyenin çörteni yok yok, Çömçeli (büyük tahta kepçe) gelin yağ ister, Allah'tan rahmet (yağmur) ister ..." şeklindeki mani bağırarak söylenirdi. 'Âmmel Gok'un ne anlama geldiği konusunda hiçbir fikrim yok. Çörten, kerpiç evlerin damında yer alan, çıkıntı şeklinde ve genelde tenekeden yapılan yağmur suyu yoludur. Yüksek sesle köyü çınlatan bu mani, yağmur yağması için bu etkinliğin yapıldığını ve gelenlere bir şey verilmesinin talep edildiğini bildirirdi. Bunlar da, çoğunlukla, 'simit' dediğimiz köftelik ince bulgur, salça, tereyağı ve sair malzemeler olurdu. Her gittiğimiz evden, en az bunlardan biri istenirdi, üst limit yoktu gerçi, verilen yenebilir her şeye açıktık aslında. Bazen cömert davranıp daha farklı şeyler verenler de olurdu. Bazısı da arada karanlıkta karıştırır, pilavlık kalın bulgur verirdi ki, müstakbel 'küfte'mizi mahvederdi bu. Kimi hane sahipleri ise muziplik yapar, kapıya gelenlerin üzerine su atardı bazen, bu da işin eğlenceli kısmıydı. Kimse kapıyı açmaz veya bir şey vermezse, uşak (çocuklar) taşlarla evin çörtenlerine girişirdi. Malzemeler toplandıktan sonra, ya bu gıda maddeleri köyün bir fakirinin evine hediye olarak verilir ya da 'küfte'yi yoğuracak birisi aranırdı. 'Küfte' yoğurma konusunda mahir birine yoğrultulan 'küfte', topak topak ('küfte'nin avuç içi sıkımlarına denir) hep beraber yenilirdi. Şimdi dönüp geçmişe baktığımda, pek 'yağmur duası' anlamı yok dedim, ama 'Âmmel Gok' oynadığımız gecenin sabahına gözümüz de gökyüzünde olurdu; "acaba yağmur yağar mı?" diye, işin ilginci bazen yağardı ya.

Konuya ilişkin olarak Gaziantep Üniversitesi'nde 2010 yılında kabul edilmiş ve Levent Başarkanoğlu'na ait Nizip Efsaneleri isimli Yüksek Lisans Tezi'nde ilginç bir anekdot yer almaktadır, ilgili sayfalara aşağıda yer verilmiştir.
Çömçeli Gelin - "Âmmel Gok"

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler

"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdend...