28 Temmuz 2019

Neden ve Nasıl Dağıldık, Nerelere Kadar Uzandık?

Barak Göçü ve İskânı
Günümüzde Barakların önemli kısmı, kültürel değerlerini belirli ölçüde koruyarak Gaziantep, Barak Ovası’nda yaşamaktadır. Ancak Baraklar yalnızca bu yörede yaşayanlardan ibaret değildir. Türkiye dışında yaşayan Baraklar olduğu gibi, Anadolu’nun dört bir tarafına dağılmış nice Baraklıdan her geçen gün yeni haberler alıyoruz maşallah. Peki, neden ve niye böyle oldu? İşin esası, Osmanlı’nın göç ve iskân politikalarında yatıyor sanırım. 
Büyük Barak Göçü
Baraklar, Anadolu’ya en son gelen büyük Türkmen topluluklarından biri, elbette tarihsel kaynaklar daha önce Anadolu’ya ayak basmış Baraklardan da bahsediyor. Dolayısıyla Feriz Bey öncülüğünde gelen son büyük Barak grubunun 400 yılı bulan göç ve iskân sürecinde, Anadolu’nun pek çok noktasına dağılmalar olması muhtemel görünüyor. Nitekim aşağıdaki tahmini göç ve iskân güzergâhları haritaları özellikle adı geçen bölgelerde ve illerde Barakların varlığına ilişkin birer karine sayılabilir. Bütün bu göçler ve tekrar tekrar iskâna tabi tutulmaları düşündüğümüzde, Barakların tam olarak yerleşik düzene geçmesinin yaklaşık son 200 yılda olduğu neticesine ulaşmak mümkün. Elbette Baraklar arasında daha önce veya daha sonra yerleşik düzene geçen aile ve oymaklar olabilir ama, hem tarihsel gelişmeler hem de sözlü kültüre dayalı eserler Barakların uzun süre göçebe yaşadığını gösteriyor. Kısacası Barakların yaklaşık 400 yıllık Anadolu macerasının yarısının göçle ve iskâna tabi tutulmakla geçtiğini söylemek abartılı olmaz. Haliyle tüm bu süre boyunca, farklı gerekçe ve sebepler ile büyük ve ana kafileden kopup Anadolu’nun dört bir yanına dağılmış Baraklar söz konusu olabilir. Nitekim Anadolu’nun pek çok noktasında kendini Barak kabul eden pek çok akrabamız da bu durumu teyit etmektedir aslında. Yalnız bu nokta itibarıyla bir hususu ayrıca zikretmek gerekiyor. Sanırım Anadolu’daki çoğu Barak kökenli için Osmanlı’nın Halep Vilayeti’ne dağılmış Türkmenlerin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Zira bu coğrafya Barakların çoğu için ortak bir geçmişi ve aidiyeti temsil ediyor diye düşünüyorum.
Barakların Rakka (Culab) İskânı

Konuya ilişkin bazı çizimlerimi ve haritaları aşağıda paylaşıyorum. Buradaki bilgiler kesindir diye bir iddiamız yoktur, çoğu sözlü kültüre veya tahmine dayalı bilgiler bunlar, her türlü karşı ve destekler görüşe açık olduğumuzu ayrıca belirtmek isterim.
Barakların Dağılışı

Şunu da ilave etmek isterim, geçmişte büyük oranda hep bir toprak arayışı içinde ömür tüketmiş Baraklar için belki hiçbir dönem toprağına tutunmak ve yurt edinmek kolay olmamıştır. Fakat atalarımız nihayetinde bu topraklara tutunmanın da ötesine geçerek isimlerini yaşadıkları coğrafyaya verebilmişlerdir. Bu nedenle hem onları rahmetle yâd etmenin, hem de kızıl renkli topraklarımızın kıymetini bilmenin önemli olduğu kanısındayım.
Halep Türkmenleri Haritası
Elbette bütün bunlar, Baraklar olarak büyük bir aile olduğumuza açık bir vurgudur da.

21 Temmuz 2019

Barak Ovası, Kızıl Renkli Topraklar...

Niye mi kızıl renkli topraklar diyoruz; tamtamına bundan işte...

Barak Ovası'nda tutmuş bir antep fıstığı aşısı (kalemi) bu; ilk dikildiğinden bugüne en az 6-7 yıl olmuştur; ağaç olup tam tekmil ürün vermesi için en azından bir o kadar daha zaman gerekiyor. Emek, masraf, ilgi ve zamanla büyüyor, tıpkı insan gibi...
Barak Ovası
(Fotoğraf: Tuncer Tiryaki)

19 Temmuz 2019

Taşra Anlatısı Nasıl Olmalı ve Şehirleşme Meselesi...

Kabul etmek lazım; taşra (köy diyelim) her anlamda sertliğin ve zorluğun açıktan ve doğrudan tecrübe edildiği bir ortam. Şehrin kavrayış ve estetiği olmadan ve özümsenmeden girişilecek bir taşra anlatımı veya güzellemesi biraz sakil durabilir. Bir nevi bir ölçüt gibi önce şehri deneyimlemek gerek kanımca. Elbette ne bazısı gibi taşrayı öcüleştirmeli, ne de kimisi gibi onu destanlaştırmalı, en iyisi ince bir duyarlılık ve seçicilikle olduğu gibi aktarmak. Ama bunun için hem iç hem de dış çevreyi iyi bilmek şart sanırım. Fakat bütün bunları anlatmak yetecek mi veya neyi çözebilecek?

Öte yandan ülke koşulları nedeniyle ne taşradan kopulabiliyor, ne de kurtulunabiliyor ondan. Hatta bütün sorunlarımız gelip oraya dayanıyor denebilir; şehirleşmeyi bir türlü tamamlayamadık maalesef.

Rusya ve Çin gibi ülkeler, geçmişte nice acı, baskı, kıyım ve zorlamayla büyük kır nüfuslarını eğiterek ve şehre bir şekilde kısmen de olsa adapte ederek Batı'ya kafa tutuyor şimdilerde. Onların yaptığı doğru veya makul diyemem. Zira, aslında en son gündemdeki şu trajik Uygur zulüm kampları da o eski Maocu geleneğin devamı herhâlde, kendilerince "medenileştiriyorlar"(!) zavallı yoksul Doğu Türkistan halkını. Fakat taşra nüfusunun kendi hâline bırakıldığı ülkelerin tecrübelerine ve geldikleri noktaya veya evreye ne diyeceğiz? Misal, diğer bir büyük nüfuslu ülke olan Hindistan, Rusya ve Çin gibi zorunlu bir şehirleşme gütmemiş veya öyle bir yöntem istememiş/benimseyememiş. Ama bugün Hindistan'ın en önemli sosyal sorunlarından biri insanların tuvalet ve tuvalet kullanım ihtiyacıymış mesela! Nedir bunun en makul yolu? Peki, kişilerin eğitiminin bile büyük sorun olabildiği bir dünyada, koca bir toplum nasıl şehirleşmelidir o zaman?

Not: Bu fotoğraf, "Garıp, Bir Zamanların Barak Ovası Hikâyeleri" kitabımızın arka kapağıdır.

Garıp, Bir Zamanların Barak Ovası Hikâyeleri

Öne Çıkan Yayın

Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler

"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdend...