21 Aralık 2019

Tuvalet Kuyusu

Eskiden köylerde şimdiki gibi kanalizasyon sistemi yoktu. Hâli vakti yerinde olan ahali, hanesine yakın bir yere küçük bir tuvalet kulübesi inşa ettirirdi. Haliyle bu küçük kulübelerin yanı başına da tuvalet kuyusu gerekirdi atık pis sular ve sair pislik için. Barak'ta, köylerin yerleşimleri çok eskiden harmanın rahat işlenmesi için genelde sert ve kıraç zeminli mevkilere kurulurmuş. Bu nedenle kıraç muhitlerde bedenle kuyu kazmak çok zahmetli bir uğraştır. Zira o dönem, iş makineleri nadiren köylerde görünürdü. Hülasa her adam kazamazdı böyle kuyuları. Benim bildiğim en iyi kuyu kazıcısı, soyadı gibi kuvvetli bir adam olan Mahli Taşdöven'di. Babam, bu adamcağızın o yaşına rağmen çalışkanlığına ve dayanıklılığına hayrandı sanki. Ne zaman görse onu, bütün çalışkan insanlara sergilediği gibi büyük bir saygı duyar, Mahli Taşdöven'in elinden düşürmediği siyah zembil içindeki kalın ip, kürek ve kazma gibi alet edevatını süzerek "Çalışkan adamın hâli bir başka..." derdi.

Bizim milletin inşaat seyretme huyu meşhurdur. Taşrada da durum farksızdır. Birisi bir inşa faaliyetine girişti mi; seyircisi pek eksik olmaz. İşte Mahli Taşdöven'in yine bir tuvalet kuyusu eşme işi üstlendiği bir mevsim, Köyün kıdemlileri hemen her gün adamcağızın başına gelir, hem onun çalışmasını izler, hem de yorgunluğuna karşın yüzünden eksiltmediği gülümsemesiyle hoş sohbetini dinlerlerdi. Yine Babamın şahit olduğu bir günde, Köydeki ihtiyar emekçilerden biri de bu kuyu kazılmasını izlemek için Mahli Taşdöven'in kazdığı kuyunun başına gelmiş. Millet, kuyunun başına oturmuş, ancak birkaç metre derinliğe ulaşmış genişçe kuyu içinde kan ter içinde çalışan adamcağızı izlemeye koyulmuş. Bir müddet orada oturup konuşulanları dinleyen ihtiyar emekçi, kalkıp giderken Mahli Taşdöven'e doğru:

"Yorum, yarından tezi yok, ben de kazma kürek alıp belime kuşağımı bağlıycam, köy köy gezip kuyu eşecem beyle!" demiş. Artık asıl niyeti, sadece adamcağıza takılmak mıydı; yoksa laf olsun diye mi söyledi, bilinmez. Fakat kaç gündür sert ve kayalık zeminden zaten yılmış ve çalışmaktan takati kesilmiş Mahli Taşdöven, çalışmayı bırakıp kuyunun içinden yukarıya doğru gözlerini Güneş'ten dolayı kısmış hâlde muhatabına bakarak biraz muzipçe şu sözlerini patlatmış:

"İş tutang mı;
Neme lâzım,
Aş yeng mi;
Bir lengeri...
İzmirliler gibi dinlersing sazı,
Av alamazsın sen, hey gidi koca tazı..."

Bunu duyan ihtiyar emekçi, tek kelime bile söylemeden hemen yekinip sıvışmış mekândan...

Bu sözleri, daha sonraları o kadar çok duydum ki Babam'dan, resmen zihnime kazındı. Hâlâ zaman zaman aklıma gelir; hatta merhum Babamın tıpkı Mahli Taşdöven gibi gülümser bir edayla ve ahenkli bir ses tonuyla dile getirdiği bu sözlerini, zaman zaman duyar gibi olurum.

Aslında sonradan Köyümüze kanalizasyonun gelişi, pek kimsenin kanalizasyon için kuyu yeri vermeye yanaşmaması üzerine, Ağabeyimin 50 yıllık antep fıstığı ağaçları olan tarlamızın başına ağaçları çekerek kanalizasyon kuyusu yeri vermesi gibi ilginç bir hikâyemiz daha var bu konuda ama o da sonraya kalsın! Lâkin tuvalet kuyusu deyip geçmeyiniz; içindekiler, yeri ve işlevi önemlidir.
Barak Corları (Sözleri)

11 Kasım 2019

Antep Fıstığı Diyarı: Barak Ovası - Gaziantep

Bu, az bilenen gerçek bir başarı hikâyesidir.
Bu, çorak bozkırın sahiplerince kendiliğinden ağaçlandırılmasının hikâyesidir.
Barak’ta, yöre insanı tamamıyla kendi imkânları ve tercihiyle koca ovayı ağaçlandırdı.
Kuru bozkır, büyük oranda son 30-40 yıllık bir çabayla antep fıstığı ağaçlarına büründü.
Lütfen, şu eski fotoğrafların arka planına iyice bir bakınız, aslında çok eski fotoğraflar değil bunlar, ama arka fondaki kesif bozkır görüntüsü hemen dikkati çekmektedir.
Oysa bir de şimdiki hâlini bir görünüz; kızıl renkli topraklar dünyanın belki de en lezzetli antep fıstığı ürünlerine baştan sona yurt olmuştur artık…
Göz alabildiğince ağaç olmuştur Barak Ovası artık…
Bu, tamamıyla Baraklıların kendi çaba ve tercihlerinin bir ürünüdür; yöre halkı kuru tahıl tarımından kıymetli ağaç tarımına kendi olanaklarıyla geçmeyi sessiz sedasız başarmıştır.
Bu, Barak'ın elleri nasırlı hakiki emekçilerinin eseridir.
Evet, Anadolu’nun ücra bir köşesinde üreticiler emekleriyle çorak bir ovayı yeşertti işte böyle…
Şimdi bu tarihi topraklara boydan boya antep fıstığı ağaçları gölgelik etmektedir.
Her yan antep fıstığı ağaçlarıyla donanmıştır.
Rahmet olsun bu dünyadan göçen bütün emekçilerimize ve üreticilerimize...
Selam olsun yaşayan bütün emekçilerimize ve üreticilerimize...

15 Ekim 2019

Güzün Ucunda...

Güzün Ucunda...

Küçük bir köy mezarlığında,
Unutulan ölülerin sessizliği eşliğinde,
Ufacık bir kuşun şarkısı çınlar iştiyakla
Kâh kuytu bir mezar taşında,
Kâh saklanmış dut yaprakları arasında…
Susuz kuşlar üşüşür habire,
Gidenlere adanmış o ağaçların sularına...
Sonra bozkırın kesif sessizliği uzanır
Boylu boyuna Barak Ovası’nın engebeli enginliğine,
Fıstıklar kırılmış, bağlar toplanmıştır çoktan
Kuşların cıvıldadığı dallarda,
Güzün ucudur artık…
Geçip giden zamana nişane...
Geçen yalnızca mevsimler mi ki;
Asıl insanlar geçer mevsimlerden çok…

Dr. Göksel Tiryaki, 11.09.2019, Karkamış, Gaziantep.

07 Ekim 2019

"Sehlik" ve "Kirrik"

Evet Ana, ettik gene bir şey işte... 🙂

Görüntüler 2004 Kasım'ından, o nedenle aşağıda sözünü ettiğimiz ne o eski kerpiç ahır, ne "âkere", ne de "Kirrik Geçi" var burada...

Keçiler çok ilginç hayvanlardır. Bir zamanlar koyunlarla birlikte keçi beslerdik köyde. Çünkü bir köy evi için her açıdan birbirini tamamlayan hayvanlardır koyun ile keçi. Oysa yaratılış icabı koyunlardan o kadar farklıdır ki keçiler. Koyun, ne kadar halim selim bir canlıysa keçi o kadar hareketli, başına buyruk, "durumsuz"dur. Hele bazı yeni yetmeleri olurdu ki yer yurt zapt etmezdi onları; mesela hiçbir koyunun bizimkilerin "âkere" dediği ince uzun ve yerden hafif yüksek ahşap veya "marbıl" denilen kesilmiş varilden yapılma yemliklere çıktığını hatırlamıyorum. Fakat bir kısım keçiler, özellikle saman ve arpadan oluşan yemlerinin yeni konulduğu zamanlar, hışımla saldırdıkları bu "âkare"lerin ve "marbıl"ların hemen üzerine çıkarlardı. Bazı daha diri keçiler ise bir yandan yan yana birbirini itekleyerek samanla arpalarını zar zor yemeye çalışan zavallı uysal koyunların başları önündeki yemleri ayaklarıyla eşelerken bir yandan da sanki çalışan bir elektrik süpürgesi hortumu gibi samanların üzerine serpiştirilmiş arpa tanelerini aceleyle işleyen ağızlarıyla yutarlardı sanki. Bunu gören Anam kimi zaman:

-"Biyy, Allah canıyzı almıya sizing sehlik (güçsüz, saftirik...) koyunlar, şu kirrik (ufak tefek ama delişmen) geçiler size arpa bırakmıy daha..." der, samanın içindeki arpaları hızla seçip koyunlara yalnızca kuru saman bırakan cingöz keçileri kendince ürkütmeye ve kovalamaya girişirdi. Yanılmıyorsam, önlem olarak önce samanla arpayı iyice karıştırmayı denedi. Baktı bu da işe yaramıyor, bu sefer keçilere derme çatma ayrı bir yer ayarlamıştı. Böylece koyunlarla keçilerin ayrı "âkare"lerden yemlenmesini sağlamış oldu. Yine de bu "Kirrik Geçiler", bazen önlerine konulan basit engelleri zıplayıp aşarak koyunların tarafına dalar, eski alışkanlıklarına aynen devam ederdi.

Velhasıl, Ananım, cılız ama en delişmen "çebiş"lerimiz (Genç Keçi) için kullandığı bu "Kirrik" nitelemesi hep hoşuma gitmiştir. Aslında "kirrik" olan yalnız keçiler mi; ondan da emin değilim ya! Kimi zaman, bizim "Kirrik Geçi"leri andıran harekette bulunan ve "uyanık geçinen" insanlarla karşılaştığımda, şöyle bir durur, çaktırmadan o kişi veya kişileri süzmeye çalışırım tıpkı zamanında o keçilere baktığım gibi; "Acaba ne yaptıklarının bilincinde veya farkındalar mı?" diye. Aslında bunu dışarıdan anlamak pek kolay değil, sanırım çok önemi de yok bunun. Sadece her ne yapıyorlarsa bunu gayet "umursamaz" ve "rahat" bir tavır sergileyerek yapmaları dahi sanki yetiyor muhataplarına. Bazen "sehlik koyun" gibi hissedilse bile neticede insan olmak zor, insan kalabilmekse daha büyük bir başarı sanırım.

11 Eylül 2019

Barak ve Baraklar Hakkındaki Bazı Orijinal Osmanlı Belgeleri

Devlet Arşivleri Başkanlığı'nın internet üzerinden sunduğu belge sorgulama hizmetinden daha önce bahsetmiştim. Epeydir girmemiştim siteye, tekrar girdim ve daha önce yine oradan haberdar olduğum bazı evrakların orijinal kopyalarını da siteye yerleştirdiklerini gördüm. Ayrıca yeni birkaç belge daha dikkatimi çekti. İşte Baraklar'a ve Barak'a dair bazı orijinal Osmanlı arşiv belgeleri ve içerikleri...
Barakların Miladi 1735'te Sivas'taki yaylakları kullandığına
 dair bir belge.
Barakların, Miladi 1809 yılında Rakka civarında
olduklarına dair bir belge.
Barakların, Miladi 1817 yılında hâlâ Rakka civarında
olduklarına dair bir belge.
Malatya'daki Baraklara ilişkin Miladi
 1782 tarihli bir belge.
Kasım Ağa'nın Barak Nahiye (Karkamış)
Müdürü atanması, Miladi 1852 tarihli.
Barak Nahiyesi'ni (Karkamış) Gaziantep'e
bağlı gösteren belge, Miladi 1865 tarihli. 
Kasım Ağa'nın Barak Nahiye (Karkamış)
Müdürü atanma onayı, Miladi 1852 tarihli.
Ayrıca Barak Nahiyesi Urfa'ya bağlı
görülüyor.
Barak Nahiyesi'ni (Karkamış) Birecik'e
bağlı gösteren belge, Miladi 1905 tarihli.

31 Ağustos 2019

Barak Ovası'ndan Merhaba, Gaziantep'den Selamlar...


1990'dan beri hemen her yaz köye giderim. Ondan önceki yaşamım zaten neredeyse bütünüyle köyde geçti. 20 yıldır İstanbulluyum, hemen her yıl yıllık iznimin büyük bölümü yine köyümde geçer. Kısacası 30 yıldır fotoğraf ve video çekiyor, fırsat buldukça yazıyorum. Fena bir arşiv oluşmadı neticede, bir kısmını görüyorsunuz işte. Bunları ne için yazdım şimdi; hiçbir şey kolay olmuyor, elde edilemiyor da ondan. Pek kimsenin umurunda olmayabilir ama bu fotoğrafların, videoların, kitapların ve yazıların arkasında 30 yıllık bir çaba, birikim ve emek var. Arada kaynamasın, tüm bunların nasıl olup ortaya çıktığını bilmeyenler duysun ve öğrensin diye yazıyorum. Mesele cep telefonu kamerasıyla harcıâlem video çekmek değil, mevzu o kadar basit değil yani... Dr. Göksel Tiryaki


Peki, tüm o Barak ezgileri videolarını nasıl çektik; işte böyle... :)

29 Ağustos 2019

Eski Köy İsimleri, Bir Harita ve Barak Ovası

Kitaplarımız burada herkese açık...
İlk kez 2004 yılında Trabzon'a gittiğimde, Atatürk Köşkü'nde dikkatimi çekmişti. Atatürk'ün oradan Dersim Harekâtı'nı yönettiği harita diye sergileniyordu. Üzerinde Gazi'nin, sanırım kurşun kalemle işaretlediği çizimleri görülüyordu. Kocaman bir haritaydı. O zaman daha Hatay Türkiye'ye katılmamış ama bütün Türkiye neredeyse köy köy çizilip yazılmıştı bu büyük haritaya. Hâliyle hemen Barak Ovası dikkatimi çekmişti, baktım, bizim köylerin eski adlarını da öylece yazılmış görünce heyecanlanmış, hemen fotoğraf makinesine sarılmıştım. Fakat o zaman dijital fotoğraf makinem yoktu, filmli eski bir makine vardı elimde. Sonradan tap edilip hiç fotoğraf çıkmayınca hayıflanmış ve üzülmüştüm. Akabinde öylece akıp gitti zaman, unutmuştum mevzuyu. Bir akrabamın, Fikret Tiryaki'nin yolu da oraya düşmüş yenice, o da bizim taraflara dikkat kesilmiş ve bölgemizin fotoğrafını çekmiş o büyük haritadan. Sağ olsun, fotoğraflar onun ve bana yayınlamam için gönderdi.
Barak Ovası Eski Köy İsimleri Haritası
(Fotoğraf: Fikret Tiryaki)
Barak Ovası Eski Köy İsimleri Haritası
(Fotoğraf: Fikret Tiryaki)
Ortadan geçen kalınca siyah beyaz çizgi zamanındaki Bağdat Demiryolu ve Türkiye-Suriye sınırı, lütfen sınırın aşağı, Suriye tarafındaki köy isimlerine bakar mısınız; isimler neredeyse Türkiye tarafındakilerden daha Türkçe ta 1930'lu yıllarda... Suriye'de kalmış ve adı Öküzöldüren ve Eşekçi diye köyler var mesela...

Köy isimlerinde, yerel ağızda bildiğimizden bazı farklı telaffuzlara yer verilmesine ve bir kısım köylerin yer almamasına rağmen yine de çok iyi ve başarılı bir çalışma ve tarihi belge olmuş bence.

İşte Barak Ovası'nın eski köy isimleri, hem de zamanının en resmi bir haritasında...

Ayrıca aşağıda, ABD Kongre Kütaphanesi'nde bulunan ve Richard Kiepert tarafından 1908 tarihinde hazırlandığı anlaşılan bir Halep Vilayeti haritasında da bazı eski Barak köy isimleri yer almaktadır:
Barak Ovası Eski Köy İsimleri
Barak Ovası Eski Köy İsimleri

08 Ağustos 2019

Gönlün Kuşu

Gönlün Kuşu

Ürkek bir kuştur gönül
Konmaya kıyamayan
Gitmeye dayanamayan
Dolanıp duran, kararsız
Delişmen ama susuz....

Dr. Göksel Tiryaki
08.08.2019, Karkamış, Gaziantep

Gönlün Yakarışı

Hiç mahzun olma, 
Yıkılma, sızlanma... 
Asla tek değilsin, 
Ruhunda yankılanan o mahcup iç ses, 
Gönlünün içten yakarışının terennümünden başka ne olabilir? 
Bir duyan olmasa, ne diye şakısın ki öyle derinlerde... 
Gariplerin öksüz gönlündedir arşa sığmayan O kudretin tezahürü... 

Dr. Göksel Tiryaki, 27.05.2019, İstanbul.

04 Ağustos 2019

Gaziantep ve Salça

Anamın Salçası, Tarladan Dama, Güneşin Olgunlaştırdığı Bir Lezzet İksiri...
Belki içinde olmayanlar için Gaziantep mutfağı deyince, hemen baklava, lahmacun ve kebap akla geliyordur. Oysa bizim memleketin mutfağı salça üzerine kuruludur. Yalnız başına ekmeğe katık da olur, hemen her şeye de katılır, belki yakında tatlısını bile yaparlar! Genelde biber salçası sevilir ve bilinir, domates salçası daha az bilinir ve yapılır.

Anam, benim tanıdığım en iyi salça ustasıdır, olabilecek her şeyin salçasını yapar neredeyse. Bu yıl tarlaya ektikleri domates bereketli olmuş, fazla domatesleri salça yapıyor yine. Salçaları pay ettiği en az on ev var, hepsinin salçasını hâlâ kendi yapıyor tüm sevgisini içine katarak. Artık ta küçüklükten itibaren bu salçaları tükettiğimiz için midir, bilmiyorum, tarlada yetişmiş ürünlerin suyu çıkarılarak hafif bir kaynatılıp Güneşte kurutulmasıyla elde edilen bu salçalar, benim için her daim vazgeçilmez lezzet iksirleri olmuştur. Barak Ovası toprağının aromasını ve tadını alan domates ve biberlerin Güneşte olgunlaştırılan ve katılaştırılan suları enfes ve doğal salçalara dönüştürülür işte bu mevsimde. Yaşasın bütün analar...






03 Ağustos 2019

İpi Kurumuş Mu?

Eskiden, Barak Ovası'nda köylerin canlı olduğu zamanlarda hemen herkesin bostanı olurdu. Şimdi bostan sahipliği bir istisna maalesef. Bamya, âcür, hıta, kabak, kavun ve elbette karpuz en önemli bostan ürünleriydi. İşin erbapları, şöyle parmaklarıyla bir tıklatıp çıkan sese göre karpuzun olgun olup olmadığını anlardı. Bir de, "İpine bahk, ipine, gurumuş mu?" denirdi. Karpuz meyvesinin bitkisine ("tiyek" denir) tutunduğu yerde, açık yeşil renkli ipi andıran uzantılar olur. İşte olgun karpuzların "ipleri" genelde kuru olur. Karpuz ham (kelek) ise bu uzantılar yeşil ve taze olur. Keşke, insanların da böyle dışarıdan anlaşılan olgunluk emareleri olsa... :)
Karpuz ve İpi
Karpuz ve İpi
Karpuz ve İpi

02 Ağustos 2019

Son kerpiç duvar da yıkıldığında...


Ne günler gördüm, ne zamanlar geçirdim, nelere şahidim...
"Ne hardallı bayramlar gördüm"* elden ayrıksı,
Direndim gücüm yettiğince her şeyi eskiten o acımasız zamana, kavuran sıcağa, donduran ayaza, temelimi sarsan nice kışlara...
Yetemedim ama sonunda hiçbirine...
Kaldım bir başına, yapayalnız, ıpıssız, virane...
Oğullarım, kızlarım vardı benim toprağımda yetişen, pişirdiğim...
Kim bilir nerelerdeler şimdi, umduklarını buldular mı ki...
Yine de beklerim ata yurdunu tek başına, inatla...
Son kerpiç duvar da yıkıldığında, anlayacak insan,
Sağlam betonun ne denli soğuk olduğunu...

Dr. Göksel Tiryaki
02.08.2019, Karkamış, Gaziantep

*"Ne hardallı bayramlar gördük", Babam 'Kanatlı'nın bir sözüydü, nice şeyler gördük kabilinden...
Barak Ovası Çöken Kerpiç Yapılar
Barak Ovası Kerpiç Dam (Ev)
Sinlenip Sitir Olmak (Yerleşip Barınmak)...

Az da olsa tek göz eski kerpiç damlar,
Küçücük tağalar (pencereler)
Daracık odalar
Ak toprak sıvalı duvarlar
Nice nice anılarla
Hâlâ bekler Barak Ovası'nın dört bir köşesini...
Acı tatlı zoraki bir gülümseyiş,
Kendiliğinden bir içleniş eşliğinde...
Bütün o dayanıklı beton ve briketlere inat sanki...
Yalnız, yaşadıkça izi bellekte, sızısı gönülde kalır
O zahmetli zor günlerin...

Dr. Göksel Tiryaki
13.09.2019, Karkamış, Gaziantep

Mevzu, paranın çok olması veya sayıca fazla olmak mı; kimine göre öyle olabilir ama bence öyle değil. Ta Tekirdağ yeğeni iki evlat, köyde onca gösterişli kerpiç yapı birer birer çökerken Analarının sığınmak zorunda kaldığı ve Dedelerinden kalma şu mekânı kendi olanaklarıyla ve eşleriyle sıvamış, çok mutlu oldum. Hülasa, bizce mevzu duyarlılık, sergileyenlere selam ve helal olsun...

28 Temmuz 2019

Neden ve Nasıl Dağıldık, Nerelere Kadar Uzandık?

Barak Göçü ve İskânı
Günümüzde Barakların önemli kısmı, kültürel değerlerini belirli ölçüde koruyarak Gaziantep, Barak Ovası’nda yaşamaktadır. Ancak Baraklar yalnızca bu yörede yaşayanlardan ibaret değildir. Türkiye dışında yaşayan Baraklar olduğu gibi, Anadolu’nun dört bir tarafına dağılmış nice Baraklıdan her geçen gün yeni haberler alıyoruz maşallah. Peki, neden ve niye böyle oldu? İşin esası, Osmanlı’nın göç ve iskân politikalarında yatıyor sanırım. 
Büyük Barak Göçü
Baraklar, Anadolu’ya en son gelen büyük Türkmen topluluklarından biri, elbette tarihsel kaynaklar daha önce Anadolu’ya ayak basmış Baraklardan da bahsediyor. Dolayısıyla Feriz Bey öncülüğünde gelen son büyük Barak grubunun 400 yılı bulan göç ve iskân sürecinde, Anadolu’nun pek çok noktasına dağılmalar olması muhtemel görünüyor. Nitekim aşağıdaki tahmini göç ve iskân güzergâhları haritaları özellikle adı geçen bölgelerde ve illerde Barakların varlığına ilişkin birer karine sayılabilir. Bütün bu göçler ve tekrar tekrar iskâna tabi tutulmaları düşündüğümüzde, Barakların tam olarak yerleşik düzene geçmesinin yaklaşık son 200 yılda olduğu neticesine ulaşmak mümkün. Elbette Baraklar arasında daha önce veya daha sonra yerleşik düzene geçen aile ve oymaklar olabilir ama, hem tarihsel gelişmeler hem de sözlü kültüre dayalı eserler Barakların uzun süre göçebe yaşadığını gösteriyor. Kısacası Barakların yaklaşık 400 yıllık Anadolu macerasının yarısının göçle ve iskâna tabi tutulmakla geçtiğini söylemek abartılı olmaz. Haliyle tüm bu süre boyunca, farklı gerekçe ve sebepler ile büyük ve ana kafileden kopup Anadolu’nun dört bir yanına dağılmış Baraklar söz konusu olabilir. Nitekim Anadolu’nun pek çok noktasında kendini Barak kabul eden pek çok akrabamız da bu durumu teyit etmektedir aslında. Yalnız bu nokta itibarıyla bir hususu ayrıca zikretmek gerekiyor. Sanırım Anadolu’daki çoğu Barak kökenli için Osmanlı’nın Halep Vilayeti’ne dağılmış Türkmenlerin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Zira bu coğrafya Barakların çoğu için ortak bir geçmişi ve aidiyeti temsil ediyor diye düşünüyorum.
Barakların Rakka (Culab) İskânı

Konuya ilişkin bazı çizimlerimi ve haritaları aşağıda paylaşıyorum. Buradaki bilgiler kesindir diye bir iddiamız yoktur, çoğu sözlü kültüre veya tahmine dayalı bilgiler bunlar, her türlü karşı ve destekler görüşe açık olduğumuzu ayrıca belirtmek isterim.
Barakların Dağılışı

Şunu da ilave etmek isterim, geçmişte büyük oranda hep bir toprak arayışı içinde ömür tüketmiş Baraklar için belki hiçbir dönem toprağına tutunmak ve yurt edinmek kolay olmamıştır. Fakat atalarımız nihayetinde bu topraklara tutunmanın da ötesine geçerek isimlerini yaşadıkları coğrafyaya verebilmişlerdir. Bu nedenle hem onları rahmetle yâd etmenin, hem de kızıl renkli topraklarımızın kıymetini bilmenin önemli olduğu kanısındayım.
Halep Türkmenleri Haritası
Elbette bütün bunlar, Baraklar olarak büyük bir aile olduğumuza açık bir vurgudur da.

21 Temmuz 2019

Barak Ovası, Kızıl Renkli Topraklar...

Niye mi kızıl renkli topraklar diyoruz; tamtamına bundan işte...

Barak Ovası'nda tutmuş bir antep fıstığı aşısı (kalemi) bu; ilk dikildiğinden bugüne en az 6-7 yıl olmuştur; ağaç olup tam tekmil ürün vermesi için en azından bir o kadar daha zaman gerekiyor. Emek, masraf, ilgi ve zamanla büyüyor, tıpkı insan gibi...
Barak Ovası
(Fotoğraf: Tuncer Tiryaki)

19 Temmuz 2019

Taşra Anlatısı Nasıl Olmalı ve Şehirleşme Meselesi...

Kabul etmek lazım; taşra (köy diyelim) her anlamda sertliğin ve zorluğun açıktan ve doğrudan tecrübe edildiği bir ortam. Şehrin kavrayış ve estetiği olmadan ve özümsenmeden girişilecek bir taşra anlatımı veya güzellemesi biraz sakil durabilir. Bir nevi bir ölçüt gibi önce şehri deneyimlemek gerek kanımca. Elbette ne bazısı gibi taşrayı öcüleştirmeli, ne de kimisi gibi onu destanlaştırmalı, en iyisi ince bir duyarlılık ve seçicilikle olduğu gibi aktarmak. Ama bunun için hem iç hem de dış çevreyi iyi bilmek şart sanırım. Fakat bütün bunları anlatmak yetecek mi veya neyi çözebilecek?

Öte yandan ülke koşulları nedeniyle ne taşradan kopulabiliyor, ne de kurtulunabiliyor ondan. Hatta bütün sorunlarımız gelip oraya dayanıyor denebilir; şehirleşmeyi bir türlü tamamlayamadık maalesef.

Rusya ve Çin gibi ülkeler, geçmişte nice acı, baskı, kıyım ve zorlamayla büyük kır nüfuslarını eğiterek ve şehre bir şekilde kısmen de olsa adapte ederek Batı'ya kafa tutuyor şimdilerde. Onların yaptığı doğru veya makul diyemem. Zira, aslında en son gündemdeki şu trajik Uygur zulüm kampları da o eski Maocu geleneğin devamı herhâlde, kendilerince "medenileştiriyorlar"(!) zavallı yoksul Doğu Türkistan halkını. Fakat taşra nüfusunun kendi hâline bırakıldığı ülkelerin tecrübelerine ve geldikleri noktaya veya evreye ne diyeceğiz? Misal, diğer bir büyük nüfuslu ülke olan Hindistan, Rusya ve Çin gibi zorunlu bir şehirleşme gütmemiş veya öyle bir yöntem istememiş/benimseyememiş. Ama bugün Hindistan'ın en önemli sosyal sorunlarından biri insanların tuvalet ve tuvalet kullanım ihtiyacıymış mesela! Nedir bunun en makul yolu? Peki, kişilerin eğitiminin bile büyük sorun olabildiği bir dünyada, koca bir toplum nasıl şehirleşmelidir o zaman?

Not: Bu fotoğraf, "Garıp, Bir Zamanların Barak Ovası Hikâyeleri" kitabımızın arka kapağıdır.

Garıp, Bir Zamanların Barak Ovası Hikâyeleri

24 Haziran 2019

Burası Barak Ovası, Yurt Bura...

"Evet, Barak Ovası burası,
Belki de kızıl renkli toprakların en merkezi yerlerinden bir tanesi burası, 
İşte fıstık ağaçları, üzüm bağları ve nice bitki çeşitleri... 
Bizi biz yapan, garbı yellerinin serinlettiği, geniş düzlüklerin, verimli ovanın yurdu 
Antep fıstığının en lezzetli ürünlerinin yer aldığı engin düzlükler... 
Gördüğünüz o uçsuz bucaksızmış hissi veren düzlükler, bereketli Barak Ovası, ata yurdu... 
Yanık türkülerin, içli uzun havaların, dokunaklı zurna ezgilerinin, upuzun ağır halayların, ağıtların yurdu... 
Burası Barak Ovası, yurt bura..."

Dr. Göksel Tiryaki, 06.06.2019, Barak Ovası, Karkamış, Gaziantep

13 Haziran 2019

Gaziantep, Kebap ve Sofra

Gaziantep'te hemen herkes kebap ustasıdır işte. Neden mi? Çünkü iyi kötü hemen herkes küçüklüğünden itibaren az çok böyle ortamlarda bir şekilde bulunur, yetişir. Aslında kebap yemek için nadir kebapçıya gidilir Gaziantep'te. Sebebi elbette budur, böylesi gayet bol ve güzeldir de. Fakat işin aslı ve büyüsü kebap değil bence, bizatihi sofradır. Hem de ailecek kurulan böyle büyük sofralar. Esas güzellik ve lezzet odur kanımca. "Bir başıa dünye sening olsa neye yarar ki!" veya "Allah, ağız dadından yeneninnen versin bes!" derler zaten bizim topraklarda. Hele Barak'ta, başkalarına yedirmek, sofra kurmak, yöre insanın tabiriyle "Ekmek sahibi olmak" büyük meziyettir ve önemli bir adamlık kıstasıdır. Ne mutlu ki bugün Barak Ovası'nda hâlâ "Ekmek Sahibi" insanlar var, özveriyle ve yürekten paylaşmaya devam ediyorlar. Yine yöre insanın ifadesiyle "Allah eksikliklerini göstermesin!". Nihayetinde Barakeli'nde de aile sofrası bir gelenek, ziyafet, muhabbet ve kendi çapında bir çeşit şölendir işte böyle.

10 Haziran 2019

Dut

Dut Ağacı
Bozkırda en yaygın ve dayanıklı ağaç duttur. Fazla su istemez, neredeyse hiç bakımı yoktur. Tek mevzu, işte bu mevsim altını büsbütün kaplayan yoğun meyve döküntüleridir. İşin aslı, bu kadar az emek ile bu denli çok meyve veren kaç çeşit ağaç vardır ki...
Dut
Urumu Dut

13 Nisan 2019

"Uğurlu Ev"in Akıbeti


Babam "Kanatlı", "Uğurlu Ev" derdi Dedem'den kalma üç oda bir girişten ibaret eski kerpiç evimize. "Poyraz Geçe, Şark Ev ve Garbı Oda" diye isimlendirilen o odaları unutmamız mümkün değil elbette. Bu blogda, kitaplarımızda, 'tirekili' YouTube kanalımızda, 'Barak Odası' Facebook sayfamızda çok katkısı, izi ve anısı var o kerpiç evimizin. Barak Üçlemesi, bu evde başlayıp yine bu evde bitiyor desem yeridir hani. O da dayanamadı zamanın ve değişen şartların ağırlığına, yıpratıcılığına. Barak Ovası'ndaki hemen hemen bütün kerpiç yapıların kaderine o da maruz kaldı işte. Bir demir kepçe, nihayetinde onu da yerle bir etti, bir devir daha sonlandı. Artık eski fotoğraflarda, kitaplarda ve videolarda yaşayacak inşallah, dünya döndükçe...

07 Nisan 2019

Keme Kavurması

Barak Ovası'nda, az da olsa ziraî olarak hiç işlenmeyen toprak parçaları hâlâ mevcut. İşte uzun süre işlenmemiş bu arazilerde, doğal olarak yetişen ve yörede "keme" denilen muhteşem bir lezzet abidesi var. Ülkemizde başka yörelerde "domalan" diye de nitelenen ve bir tür trüf mantarı olduğu anlaşılan bu mantargilin peşine düşenler her şeye rağmen var muhitimizde. Bunlardan biri Tuncer Ağabeyim, misal bir bahar günü Barak'ın başka bir köşesine keme için gitmiş ve az da olsa bulmuş maşallah. Sonra yengem, bunları kavurup üzerine köy yumurtalarından kırmış birkaç tane, görselleri de aşağıdadır:
Keme toprak altında...
Akçaköy - Karkamış - Gaziantep
Keme
Keme

Keme

Keme
Keme Kavurnası






































Bu arada Barak Ovası'nda, yenilebilir mantara "Kuzu Köbeleği", zehirlisine ise "İt Köbeleği" denir. Ama siz, yine de iyi bilmediğiniz yabani mantarları sakın yemeyiniz lütfen!
Kuzu Köbeleği - Mantar
Kuzu Köbeleği - Mantar
Kuzu Köbeleği - Mantar
Kuzu Köbeleği - Mantar
Mantar fotoğrafları, Karacurun - Karkamış - Gaziantep
sayfasından alınmıştır. 

Öne Çıkan Yayın

Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler

"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdend...