16 Kasım 2015

"Tiryaki oğlu Tiryaki"

Barak Kitapları
"Neyin tiryakisisiniz?", bu soruya muhatap olmayanımız yoktur sanırım. Rivayet odur ki, işin aslı kahveye dayanıyormuş. Büyük büyük dedemiz bir gün bir davete katılmış. Yemekler yenilmiş, hasbihâller edilmiş, bir ara, hane sahibi acı kahve ikram etmiş misafirlerine. Yalnız bu kahve, daha önceden kavrulup pişirilirken, köy yer tabiî, kahve çekirdeklerinin arasına bir veya birkaç arpa tanesi karışmış.

Davetin dağılma vakti gelince, herkes ayağa kalmış, lakin bizim büyük büyük dede ayağa kalkarken hafif bir sendelemiş şöyle. Bunu görenler: "Hâyırdır, ne oldu ağa?" diye hemen atılmışlar. Ceddimiz lafı çakmış: "Yemsedik!" (Kahvenin içindeki arpa tadını aldığını, arpanın bir hayvan yemi olduğunu ve bunun kendilerine ikram edildiğini ima ediyor). Hane sahibi, kahveye arpa tanesi karıştığını biliyor olacak ki; "Abovvv, 'Tiryaki oğlu Tiryaki'mişsin eâğam, fark ettin arpa tanesini yomm! (veya yurum (yorum), Barak'ta sözün başında veya sonunda söylenebilen bir hitap kelimesi)" demiş. O günden sonra, bizim büyük büyük dedenin adı olmuş mu Tiryaki Ağa.
Dedem Hacı Mahmut'un babası 'Hüfney' (Hanifi) Ağa'nın
kerpiç konağının son durumu...

Gerçek olma ihtimali daha yüksek kabul edilen başka bir rivayete göre ise, bu bir davetten ziyade bizim büyük büyük dedeyi tongaya düşürme teşebbüsü imiş. Kahveden çok iyi anladığı, her kahveyi beğenmediği yönünde bir kanaat varmış etrafta onun hakkında. Dolayısıyla, onu test etmek için arpa bilinçli olarak katılmış kahveye. Yine bizim büyük büyük dede sendeleyerek ayağa kalktığında; "arpaladık!" demiş meseleyi anladığını beyan kabilinden...

Barak'ın sözlü kültüründe önemli yer tutan göç ve iskân hikâyelerinde de, Tiryaki isimli bir oğuldan bahsedilmektedir. Barakların sürekli Osmanlı Devleti ile sorun yaşaması ve Anadolu'da oradan oraya sürgün edilmesi üzerine, o dönem boyun ileri gelenlerinden Feriz Bey, ya Osmanlı Devleti ile uzlaşılması ya da tekrar Horasan'a dönülmesini ister. Bunun için tüm boyun (aşiretin) ileri gelenleri bir araya toplanır. İşte o toplantıda, Tiryakioğlu'nun hem Türkistan'a geri dönülmesine hem de vergi salınmasına karşı çıktığı şu dizelerle anlatılır;

"...

Tiryakioğlum der ki
Dünyaya geldim bir daha gelmem
Yaradan'dan başka kimseyi bilmem
Ölürüm de bir çoban gene vermem
Al kanı çöllere saçalım
..."

Nohu'dan (Ayyıldız) Adil Emmi de güzel söylemiş bu Tiryakioğlu türküsünü:

"Odasında ağır kahve kaynıyor
Avlusunda Arap atı oynuyor
Ânneze'den Vali'nin Bey'ini adam saymıyor
Yummalar bağrışır derler ki
Gelsin çöllerin aslanı Koç Tiryakioğlu Kelağa

Çöllerde gene toğsuz aslan gibi yatardı
Cıdanın başında da alır satardı
Ânneze'den Tali'ye Vallah yeterdi
Yummalar bağrışır derler ki
Gelsin çöllerin aslanı Koç Tiryakioğlu Kelağa

Anamdan doğdum bir daha doğmam
Yaradan'dan başka kimseyi bilmem
Bir çoban deseler gene vermem
Çöllere al kızıl kanı saçalım dedi
Koç Tiryakioğlu Kelağa"

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Adil emmimin diline sağlık… Allah mekanını cennet eylesin 🤲🏻 Sizin de kaleminize sağlık Göksel hocam…

Öne Çıkan Yayın

Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler

"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdend...