14 Mayıs 2018

Köy Otobüsü

Gaziantep’te 1980’li ve 1990’lı yıllarda ortaokul ve liseyi okurken Barakeli’ndeki köyümüz ile en önemli ulaşım araçlarının başında köy otobüsleri gelirdi. 'Gara’nın, Derde’nin ve Vahdettin’in diye anılan eski Leyland, Mercedes 302 ve 50 NC’den bozma tozlu otobüsleri çok iyi hatırlıyorum hâlâ. Neyse mevzumuz bu değil aslında şimdi. İşte bu köy otobüsleri o zaman şu tepenin ardından kalkardı. ‘Köylü garajı’ denirdi ahali arasında otobüslerin kalktığı muhite. O zamanlar, civarda yolcu taşımacılığı yapan büyük araçların gerçekten yoğun olarak kullandığı bir uğrak yeriydi orası.

Aşağıdaki fotoğrafta hemen dikkat çeken bina, meşhur Şıra Hanı’nın 1890’lı yıllardaki görüntüsüymüş. Hanın arkasındaki mezarlığın yerinde hal ve toptancılar vardı 1990’larda. Gerçi toptancılar hâlâ var sanırım. İşte Şıra Hanı’nın yanından, halın oradan köy otobüsüne, köye veya hale doğru geçerken yolun kenarındaki yeşil boyalı bir mezar hep dikkatimi çekerdi o vakitler. ‘Ne işi var acaba burada?' diye düşünürdüm yatırı andıran bu mezar için. Meğerse asıl bizim ne işimiz varmış orada, aslında orası eski bir mezarlıkmış ve bir tek o mezar kalmış geriye, artık neyse hikmeti. İnsan ‘garip’ bir mahluk vesselam.
Şıra Hanı, Gaziantep, 1890

21 Mart 2018

Mırrık

Sanırım ortaokul üçteydim. Yine köyden Gaziantep'e bir köy otobüsü yolculuğu öncesinde, Gılcan'da, kerpiç bir duvarın dibinde otobüs bekliyorduk. Bizim köy, Gaziantep-Karkamış arasındaki asfalt yola iki üç kilometre mesafedeydi. Bu uzaklık hâlâ aynı ama şimdilerde çoğu köy yolu asfalt oldu bütün. Yollarımız hâlâ dar ancak asfalt artık. Haliyle Gaziantep'e o dönem tek başına gidişlerimiz, genelde asfalt yoldan çıkmayan köy otobüsleri ile olurdu. O iki üç kilometrelik mesafe de kimi zaman yaya olarak bazen de araçla kat edilirdi.
İşte duvar dibinde beklediğimiz o gün, köy otobüsü bir türlü gelmedi. Normalde Gılcan’dan sabah çok erken vakit geçen otobüs, güneş iyice doğmasına rağmen ortalıkta gözükmüyordu. Asfalt kenarındaki Barak köylerinin içinde çok oyalanan köy otobüsleri, yola tâ hava karanlıkken koyulurdu oysa. Bu arada otobüs bekleyen birkaç kişi yavaştan usanmaya başlamıştık. Bir müddet sonra komşu köyden Selçuk Abi yoldan geçen arabalara işaret etmeye çalıştı. Valla bir süre sonra Selçuk Abi'nin çabası netice verdi. Hülmenli olduğunu öğrendiğimiz bir abi durup üç kişi bizi aldı Gaziantep'e gitmek üzere. Göv (mavi) bir Reno'su (Renault TS) olan Abi kadar hızlı araba kullanan birine şahit olmamıştım o güne kadar. Adamcağız, sağ olsun bizi okula yetiştirmişti ilk dersler bitmeden. Yalnız arabaya binerken heyecandan ve aceleden olsa gerek, o vakitler her köyün hemen her köşesinde olan, atık suların geçtiği ve "mırrık" denen yeşilimsi çamur birikintisine basmıştım fark etmeden. Ortaokula yetişene kadar ayakkabımdaki mırrık çamuru kurumuştu fakat okulda bizim civar köylerden bir kızın:

Fotoğraf: Nihal Kadıoğlu
Fotoğraf: Nihal Kadıoğlu
-"Ne o, mırrığa mı bastın!" şeklindeki dokundurmasını şu fotoğraflardaki mırrıkları görünce bir daha hatırladım. Velhâsıl, köylerde fena şeyler de olmadı değil geçen yıllarda, en azından her köyde kanalizasyon var artık ve mırrıklar yok oldu. 

27 Şubat 2018

Barak Halayları Göçün Destanını Anlatır

Bu halaylara sadece oyun demek haksızlık olur bence. Tüm amatör imkânlara rağmen bir geçmiş canlandırılıyor, sahneleniyor resmen. Hem de kuru toprak zeminde ve mesleklerinin ehli, doğuştan zanaatkârların çaldıkları usta ezgilerle. Halay başı, yalnızca sekip durmuyor elinde mendil ortada, temsili olarak kâh turna gibi süzülerek, kâh yağız atlar gibi koşarak, kâh deve kervanları gibi ağır aksak veya yürür adım, kâh keklik gibi sekerek, kâh göç katarları gibi konarak ve kâh göçebe obalar gibi yurdundan kalkarak neredeyse tüm hareketleriyle Dedemoğlu'nun şu aşağıdaki dizelerini, yani büyük Barak göçünü anlatıyor sanki,

"Çıktık Horasan’dan eyledik sökün
Düşürdüler bizi tozlu yollara
Omuzda parlıyor uzun şilfeler
Aşırdılar bizi karlı dağlara

Kâh konduk kâh göçtük yollardan
Bilip bilmediğimiz garip illerden
Kerbalâ yolundan şu düz çöllerden
Düşürdüler bizi gurbet ellere

Bölük bölük oldu yüklendi göçler
Atlandı ihtiyarlar yayandı gençler
Başımıza geldi gördüğüm düşler
Bizden sonra bir nam kalsın dillere

Oradan yükledik geldik Culab'a
Seksen dört bin erdir gelmez hesaba
Deve koyun çoktur insan kalaba
Susuz hayvan inileşir göllere

Dedemoğlu der ki aşkın bağından
Aşırdılar bizi Yozgat dağından
Anadolu Sivas şehri sağından
Düşürdüler bizi şu düz çöllere”

Elbette her şeye rağmen coşkusu bitmez Barak'ın...

Ayrıca 'Ahmediye' denilen turuncu renkli başörtüsü Barak'ın simgelerindendir...

Ancak geniş harman yerlerine sığar Barak'ın uzun halayları ve zengin oyunları...

23 Şubat 2018

Barak Türkülerinin Tarihi Arka Planı

Anadolu Türkülerinin hemen hepsinde olduğu gibi, mecaz (metafor, temsili benzetme) Barak Türküleri'nde de bolca kullanılır. Her ne kadar Barak'ın büyük lideri Feriz Bey'in çok sevdiğinden ve avcılığından bahsedilse de, turna kuşunun aynı zamanda güzelliği, asaleti, zarafeti, göçü ve suyu temsil edecek türden bir canlı olduğuna sanırım şüphe yoktur. Bu türküleri yakanların tam olarak hangi kasıt ve bağlam ile turna veya diğer mecazları kullandığını bilemeyiz. Ancak şu bir gerçek, özellikle Rakka sürgününün Baraklar üzerinde çok büyük bir etkisi olduğu açıktır. Gerek Rakka iskânı sonucunda Barak Boyu'nun yarısının tekrar Türkistan'a dönmesi ve gerekse o dönem yakılan çoğu türkülerde çöl koşullarından dem vurulması, ayrılıklardan yakınılması, suya hasret çekilen benzetmeler kullanılması ve genelde güzel zamanlara özlem kokan ifadeler geçmesi, Culab iskânın Baraklar için ne kadar meşakkatli ve eziyetli olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu türküler, öyle basit bir hamaset, ucuz bir efkarlanma sonucu veya kuru bir aşk acısının tezahürü eserler değildir. Bu ağıtlar, bilfiil yaşanmış acıların ve derinden hissedilen özlemlerin türküye ve feryada dönüşmüş hâlleridir. 

15 Şubat 2018

Üst Soyumuz

E-Devlet gerçekten iyi bir hizmet. En son özelliklerinden biri, vatandaşlara alt ve üst soylarını öğrenme imkânı sunması, hakikaten büyük olanak. Her ne kadar tüm geçmiş bütün detayı ile bulunamıyor ama yine de merak edenler için çok güzel ve derli toplu bilgiler veriyor. Bugün ben de sorgulamak için başvurdum ve sonucu gördüm. Genlerimiz, Seydimen (Balaban), Karkamış Çarşı Mahallesi, Alagöz ve Kürep (Gökçeli) kökenli. Aslında sadece Hüfney (Hanifi) dedemizin ve Ummuhan ninemizin atasının ve anasının kaydına ulaşılamaması eksik kaldı. Fakat Bozgeyik olan Ummuhan ninemizin geçmişini, yani Devehöyük Köyü’nü de eklersek her yönden ve köşesinden, en az iki yüz yıldır ve yüzde yüz Barak'tanız işte...

14 Şubat 2018

Civelekler ve Bir Anı

Aslında Barak'ta köyleri ilk terk edenler civelekler oldu. Barakeli'nde mülksüz kişilere civelek denirdi. Eskiden köy ahalisinin önemli bir kısmını civelekler oluştururmuş. Tapulu toprakları olmadığı için yöreden en kolay onlar çıktı sanırım. Kimi Nizip'e, kimi Gaziantep'e, kimi de Adana'ya gitti. Daha başka şehirlere gidenler de oldu elbette. Aralarında köydeki şartlara nazaran çok daha başarılı olanlar oldu nitekim. Ancak perişan koşullardan kurtulamayanlar da olmuştur gittikleri yerlerde. Neticede şehre göç edenlerin öncüleri civelekler oldu Barak'ta. Kanaatimce çok fazla seçenekleri yoktu. Tarımın makineleşmesi bir süre sonra mal mülk sahiplerinin ailelerini dahi şehre gitmeye zorlayacaktı. 

Köyümüz Seydimen'den, her şeye ve tüm olumsuzluklara rağmen ısrarla ayrılmayan son bir civelek kaldı, Mehmet Öyke. Allah sağlık ve afiyet versin, güçlü hafızası ile bazı eski anekdotlar açısından benim için bulunmaz adamdır. Mehmet Öyke, köyümüzde uzun yıllar ağaların şoförlüğünü yaptı. İşte ilk çalıştığı kişilerden Süleyman Ağa'nın bir gün traktörüne 'hava yaptırmış', mazotu bitmiş ve yabanda kalmış yani. Köye gelip çekingen bir şekilde ağaya ancak söyleyebilmiş durumu. O da, aşağıda anlattığı üzere, iki biraderinin fazla mazotları olup olmadığına ondan gidip bir göz atmasını istemiş. Mehmet Öyke, araştırmaları sonucunda ağanın küçük kardeşi dedem Hacı Mahmut'un fazla mazotu olduğunu istihbar etmiş. Ağası da gidip bir teneke talep etmesini istemiş. Buradan sonrasını aşağıda Mehmet Öyke anlatıyor.

Yalnız sözü bağlayacağımız nokta şurası; eskiden tüm yoksunluklara rağmen Barak'ta ilişkilerin daha samimi ve sıcak olduğunu vurguluyor Mehmet Öyke.

31 Aralık 2017

Kısa Öyküler

Ağustos 1999'dan bir kare,
Seydimen, Balaban, Barak Ovası
Kimiz ve Ne Yapıyoruz?

İşte bu bereketli topraklardan çıktık. Bu verimli toprakların ve güzel insanlarının hikâyesini yazmaya, anlatmaya ve çektiğimiz veya derlediğimiz fotoğraf ve videolarla tanıtmaya çalışıyoruz. Belki unuttuğunuz, belki kaybettiğiniz, belki arada bir hatırladığınız ve belki de hiç zihninizden atamadığınız o hasret dolu geçmişinizden hatıralar ve hikâyeler bunlar. 
Dr. Göksel Tiryaki
Yoldaki Taşlar

"Yoldaki Taşlar", kısa bir yol hikâyesidir.
Şimdilerde, hemen hemen tüm tarlalar antep fıstığı ağacı olduğu, köylerde pek kimse kalmadığı veya muhtemelen insanlar biraz daha bilinçlendiği için sanırım pek rastlanmıyor. Fakat bir zamanlar, ara sıra duyulan "yol ve takım sökmek" diye bir tabir vardı Barakeli’nde. Yani önceden veya resmî olarak tayin edilmiş sınırları uyanıklıkla az bir miktar genişletme çabasıydı bu. Oysa aynı zamanlarda toprak yollardaki taşları tekmelemekten ‘hıyde’sinini (yemeni) eskitenler de oluyordu böyle. Her şeye rağmen hayatı güzelleştiren pek farkında olmadığımız böyle davranışlardır biraz da.

Bir 'Gavurma' Bir Ekmek

Gaziantep'teki eski öğrencilik günlerimizden geriye kalanlardan biri...

Öne Çıkan Yayın

Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler

"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdend...