07 Eylül 2018

Sallama Ekmeği, Semsek ve Barak Kahvaltısı

Bana göre, biz Türklerin insanlığa güzel katkılarından biri kahvaltı sofrasıdır. İşte Barak Ovası'nda, cömert bir ailenin büyük oranda doğal köy ürünlerinden oluşan kahvaltılık bir yer sofrası...
Kahvaltı Sofrası
Gaziantep - Barak Ovası
Barak'ta, kahvaltılık, taze, kalınca ve kızarmış yufka ekmeğe 'sallama' denir. Peki, niye sallama denir ki? Çünkü sadece saçta pişmez, son pişirme evresinde, daha iyi kızarsın diye uzun şiş üzerinde doğrudan kesmik (yakacak) közüne maruz kalarak son olarak birkaç kez sallanır.

Bir de, çökeleğin, zeytinyağı, soğan ve pul biberle birlikte hafif bir kavrulduktan sonra, kesmik ateşinde ve saç üzerinde, yeni açılan hamurla pişirilen en lezzetli hâli, belki de 'semsek' denilen işte bu içli çöreklerdir:

Kısacası, ‘Gâvur Kebabı’ (Közlenmiş Sebzeler) ve ‘Sallama’ (Taze ve kalın yufka ekmek) Barak kahvaltısının vazgeçilmezidir.
'Gâvur Kebabı' ve Sallama
Not: Elbette isteyen 'taplama', 'bazlama' veya canı her ne istiyorsa onu da diyebilir!
Barak Kahvaltısı
Barak Kahvaltısı
Barak Kahvaltısı

Barak Kahvaltısı

Barak Köy Katmeri
Barak Sıkmaç Dürümü

Sıkmaç

Geniş ailelerin bir numaralı kahvaltı seçeneğiydi. Aslında zarureti demek daha doğru, kaç baş horanta (aile) taze ve sıcak ekmeğe dürmeden peyniri, yeşil zeytini ve sair yiyeceği nasıl doyacaktı? Ama kesmik (yakacak) ateşinin közünde pişen doğal yufka ekmek, içine bir şey katılmadan da yenebilirdi ki. İşte böyle hamadanlarda (küçük tepsi) servis edilirdi hane halkına.

Topaç

Eskiden buzdolabının yaygın olmadığı zamanlarda, kesilen hayvanların hemen hemen çoğu yeri küçük kuşbaşı şekilde doğranır, yine hayvanın kendi yağı ve kuyruk ile büyük bir kapta kavrulurdu. Tuzu biraz belirgin olan bu kavurma, her biri en az bir yemeklik olacak şekilde küçük yuvarlaklar haline getirilirdi. Özünde doğal bir et saklama yöntemi olan topaç, hızlı öğünler için de lezzetli bir kurtarıcı olurdu.
Topaç

06 Eylül 2018

Kadınların (Avratların) Köyü İstememesi…

Gözlemleyebildiğim kadarıyla Barak’taki şehre göçün en önemli sebeplerinden biri, özellikle kadınların artık köyü pek istememesi ve delikanlıların köyde kalmak üzere evlenecek kız bulamaması! Genelde evlilik arifesinde, “Nerede Oturacaklar?” çok önemli bir gündem maddesidir. Valla, baştan söyleyeyim haksız değiller! Kaç defa dikkatimi çekmiştir. Köyde evin kadını sabah erkenden herkesten önce kalkar, hamur yoğurur, hayvanlarla ilgilenir, bostan varsa onunla uğraşır, çevreyi toparlar ve temizler, sallama veya ekmeği yapar, kahvaltıyı hazırlar, sofrayı kurar. Bu arada evin geri kalan ahalisinin önemli kısmı yatmaya devam eder. Millete kahvaltısını yaptırır, sofrayı toplar, bulaşıkları yıkar, bu sefer evin içini temizler, öğle yemeği 'taşgala'sına (telaşına) düşer, derken vakit neredeyse öğlen olmuştur. Sonrasında, günün diğer saatlerinde de öteki zaruri işlere koyulur. Bu durum hemen hemen yaz kış her Allah’ın günü tekrarlar. Bir de arada, tüm onca yaptıklarına bir karşılıkmış (!) gibi bazılarının muhtemel kötü söz ve muamelesine maruz kalmalarına hiç girmiyorum artık.

Elbette erkeğinden erkeğine ve iş mevsiminden mevsimine değişir ama sabahları yabanda yazıda işine fırsat vermeyen ve çalışan erkeklere de haksızlık etmemek lazım şimdi. Fakat köyde erkeklerin iş durumu kadınlara göre bir hayli az ve kısa sürelidir aslında. Kadınların yukarıdaki iş döngüleri neredeyse yılın her günü aralıksız devam eder. Buna kışın soğuğunu, sobasını, külünü, çamurunu, sıcak suyunu, yazın tozunu, sineğini, ivezini (minik böcek), sıcağını da kattığınızda onlar için hakikaten daha zor bir hayat köydeki koşullar. Bu sebeple kadınlar şehirde dört duvar arasında, hazır ekmekli ve kaloriferli o evleri haliyle daha çok tercih ediyorlar. Bizim delikanlıların da eline geçerse asgari ücretli bir işte sabahtan akşama anası ağlıyor ama onlar da bir süre sonra şehri bırakıp köye dönmek istemiyor.

Peki, köyde kadınlar için daha fazla zor olan bu koşulları düzeltecek bir şey yapılamaz mı? Belki bu noktada, erkeklerin kadınlara ve onların yaptıkları işler konusunda biraz daha anlayışlı ve yardımcı olmaları işe yarayabilir. Kim bilir!
(Fotoğraf: Cahit Tanyol)

05 Eylül 2018

Barak, Dereköyü ve Antep Kültürü

Antep Kültürü çok köklü ve zengin bir yaşamın ürünüdür. Pek itiraz eden çıkmaz, çıkmamalı da. Yalnız bir Barak uşağı olarak Barak Kültürü'nün Antep Kültürü ile karıştırılması bence pek doğru değil. Barak, kullanılan ağzı, yemekleri, odası, sözlü aktarım kültürü, yaşam tarzı ve bakış açısıyla Antep Kültürü'nden biraz farklıdır. Aslında Barak ile Antep Kültürü arasında Antep'e daha yakın olan bir Dereköyü Kültürü de bulunmaktadır. Dereköyün çok şeyi Barak'tan ziyade Antep’e benzer. Misal, son dönemde yerli Anteplilerin yuvalama furyası bizim Barak'ı da sarmış. Bizde Boranı, Eşkili Küfte gibi benzer yemekler var, ama yuvalamanın Barak Kültürü ile çok bir ilgisi yoktur. Şahsi kanaatim, Barak'ın culluk veya horoz etiyle yapılan firik pilavı yuvalamadan daha caziptir. Ve daha nice yöreye özgü lezzeti var Barak'ın: TarhanaYağlı Sörme, Cacık Kavurması, Âcür Kurutması, Zeytin Piyazı, Mercimekli Bulgur Pilavı, Yağlı Küfte, Topaç, Lapa...

Yine atalarımızın onca yıllık acı kahvesine neye özeniliyorsa artık, bazılarınca 'mırra' deniyor maalesef!

Lütfen, özgün Barak Kültürü'ne sahip çıkalım, yozlaştırmayalım, Antep büyük bir kültüre sahip, ama bazı konularda Barak'tan farklıdır. Bunu unutmayalım derim. Bu özgün kültürün zenginliğini ve doğallığını koruyarak yaşaması önemlidir.
Barak Halayı
(Fotoğraf: Mehmet Tiryaki)

Harman Yeri

Eskiden hemen her köyün böyle harman yeri vardı. Şimdilerde harman yerleri hep beton doldu. Bu da ilginç doğrusu, millet köyde fazla oturmuyor ama elinden gelirse köyde boş yer de pek bırakmıyor! Yağmuru görünce hemen yeşeren bu bozkır 'çem'lerinde (çimler) top oynamayan 'bozkır uşağı' yok gibidir. Elbette saatlerce, çoğu zaman aç susuz, top oynadıktan sonra arka fonda, ara sıra, uzaktan şu tür sesler duyulurdu:

-"Yavaş sen yavaşş, vahıtdan (vakitten) habarın yok del mi, sen bu eve heç gelmiyceng heral!"

Eski Zamanlarda Harman

Cercer Dövmesi
Eskiler arpanın buğdayın habbesine nasıl da çok kıymet verirlerdi. Boşuna değildi elbette bu değer. Neden mi? Çünkü daha savurmadan çok önce ekim, yolma ve şahra gibi türlü zor aşamaları vardı tahıl ziraatinin bir zamanlar. Fakat savrulması bile başlı başına olaydı. Cercer ile dövülen harman savruluyor garbı yelinde işte burada mesela. Tabiî ki garbı her zaman esmez, bazen beklemek gerekirdi. Yabanın ahşap olması önemli, demir yaba, içinde tane olan dövülmüş harmanı kaldırmaz. Zira az az havaya atılmalı dövülmüş harman savurmak için, demir yaba ile az atılmaz, aradan süzülüp dökülür samanlı 'cec' (tahıl). Yani demir yaba ile harman bir hayli zor savrulur, ama saman da demir yaba ile iyi 'çalınır'dı (atılır) hani. İki sırık ve arasına gerilen çadır ile saman taşınmasına da 'palas' ile taşıma derdi bizim 'Kanatlı'.
Harman Savurması
Arpa ve buğday sapları kaygan olduğu için şebeke (ahşap payandalar) olmadan şahra zor çekilirdi. Lâkin mercimek şebekesiz çekilirdi. Yalnızca teknenin (römork) ön köşelerine dikilen iki sırık hizayı tutturmaya yardımcı olurdu. Bu da kaderin bir cilvesi olsa gerek, şimdilerde tarımda kol gücüne dayalı pek bir şey kalmadı ama ne tarım yapan ne köyde yaşayan kaldı! Şehre, medeniyete koştu millet! Asgari ücret ile sabahtan akşama kadar başkalarının ücretli köleliğini yapmak, malında çalışmaktan daha şirin hâle geldi maalesef çoğunluk için!
Şahra Çekmek

Öne Çıkan Yayın

Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler

"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdend...