24 Kasım 2021

Saklı Kalmış Kahramanlıklar

Antep Savunması'nda, genelde resmi kayıtlara girmiş gazi ve şehitler bilinir ve anılır. Oysa Barak’ın ve Baraklıların rolü pek kayıtlara girmemiştir. Mesela Antep’i işgal eden Fransız askerleri şehre Barak Ovası’ndan girmemiş veya girememiştir. Bunda, Baraklı yurtseverlerin katkısı büyüktür. Yıllardır yöredeki büyüklerden Fransız işgaline karşı yürütülen “Çetecilik” faaliyetlerini duyarım. Nitekim, "Arada Kalmış Yaşamlar" kitabımızdaki "Zöhre" öyküsünde "çetecilik" faaliyetlerinden bahsetmiştim. “Çetecilik”le işgal güçlerine karşı "vurkaç" şeklinde bir direniş sergilendiği anlaşılıyor. İşte bunlardan biri de Hüfney (Hanifi) oğlu Mehmet (Mâhemmet) Tiryaki’dir. Babası Hüfney (Hanifi) Tiryaki’nin, “Fırat’tan Kilis’e kadar bütün “çeteler”in ihtiyacı bana ait…” sözü yörede hâlâ minnetle anılır. Bu sözün yerine getirildiğini Fransız askerlerinin Barak üzerinden şehre girememesinden anlamak mümkün sanırım. (Resim: Halil Gören)

21 Kasım 2021

Barak Muhabbeti: Tarih, Kültür ve Kitaplar

Gaziantep'te, 11 Kasım 2021 tarihinde gerçekleşen söyleşimiz için Oğuzhan Saygılı ve Çelebi Dergisi yetkilileri başta olmak üzere, katılan herkese bir kez daha teşekkür ederiz.

14 Kasım 2021

Baraklar Sempozyumu

Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ve Gaziantep Üniversitesi'nin ev sahipliği ve güzel organizasyonuyla 11 - 13 Kasım 2021 tarih arasında "Uluslararası Orta Asya'dan Anadolu'ya Baraklar Sempozyumu" düzenlendi.
Gaziantep Üniversitesi'nde yapılan sempozyuma, "Barak'ın Sosyal ve İktisadi Dönüşümü" başlıklı bir bildiriyle katıldık. Bildirinin video kaydı aşağıdadır:
"Hiçbir emek zayi olmaz", hayatımda da çok kez doğrulandığına tanık oldum bu sözün. Yeter ki iyiniyetle çaba ve emek harcayarak bir şeyler üretsin veya ortaya çıkarsın kişioğlu. Eninde sonunda bir şekilde karşılığını buluyor sarf edilen emekler; işte bugüne kadar kendi adıma şahit olduğum güzel şeylerden biri yine memleketimde gerçekleşti. Yaklaşık 30 yıllık, uzun soluklu bir çalışma ve emeğin sonucu aslında bu. Sağ olsun, Bestami Bozoğullarından, yaptığımız çalışmaları işleyen akademik bir bildiri hazırlayıp Baraklar Sempozyumu'nda sundu; ziyadesiyle mutlu etti bizi, kendisine ve Mehmet Erol ile Halil İbrahim Yakar hocalarımız başta olmak üzere, sempozyumda emeği geçen herkese bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.

16 Eylül 2021

Barak Cemaati

Osmanlı arşiv belgelerinde Barak ve Baraklar için hem aşiret hem de cemaat tabirleri kullanılıyor. Aşağıda Murat Çelikdemir'in "Osmanlı Döneminde Aşiretlerin Rakka’ya İskânı (1690-1840)" başlıklı doktora tezinden bazı ilgili sayfalar yer alıyor. Bu sayfalarda, Feriz Bey'in oğlu Şahin Bey'in aşiretinin Bozkoyunlu olması, iskân edilen aşiretlerin listesi ve yerleşim bölgeleri, Barakların "Çağırganlı" ile birlikte anılması ve Rakka'ya iskân olunan hane sayısının 300 olması gibi dikkat çekici bazı bilgiler bulunmaktadır.




24 Ağustos 2021

Hırt Hış

seydimen.blogspo.com
Kasım 2002’de askerden dönünce köye uğramıştım. Ankara’ya hareket öncesi bizimkilerle ayrılık arifesindeyiz bu resimde. Anam nasıl dalmışsa oturduğu yerden bir noktaya; babam her zamanki mütevazılığıyla yanımda...

Esas sözü getireceğim yer “Hırt Hış” elbette. Yakacak nesne gibi bir anlamı da olmakla birlikte ıvır zıvır eşya ve malzeme yığınına böyle denir yöremizde. Ahenkli ve manidar bir sözdür bence ki “Hırt” bazı insanlar için sıfat olarak dahi kullanılabiliyor. 

Kentte, sanırım hemen herkes için en önemli sıkıntılardan biri eski ve sair eşyaların veya malzemelerin nereye konulacağı veya nerede saklanacağıdır. Şehirde mekânların kıymetli olması çevrelerimizi bir hayli “dar”laştırıyor herhâlde. Dolapları, kilerleri, balkonları, ardiyeleri, çekmeceleri kanepe ve yatak bazaları bile tıklım tıkış olmayan kaç ev vardır acaba şehirlerde? İşte taşranın ve kır evlerinin en müstesna yanı budur kanımca. Her yan bir depo, her taraf bir eşya iskân mekânıdır âdeta. Ne kadar fazlanız da olsa “sitir” olacak (yerleşecek) bir köşe bulunur kır ortamında. "Hiçbir şey ziyan olmaz, israf edilmez", her şeye karşın önemli bir ilkedir taşrada. 

İşte yukarıdaki fotoğrafta hemen yanımızda dedemin kuyusunun başındaki “curun” (küçük havuz) neredeyse tıka basa dolmuş türlü malzemeyle. Sağa sola bakılsa muhitteki her iptidai “dam” (oda-göz) bir ambar veya depoya dönüşmüştür sanki. Çeşit çeşit aletten malzemeye, eskiden yeniye, gerekliden gereksize türlü eşya ve nesne saklanır durur buralarda. Niye, neye veya ne zaman kadar bekler bütün bu eskiler, Allah bilir. Belki birileri yakıp yıkana veya hurdacıya verene kadar dururlar sanırım. Neyse bizler gördüklerimizle ve göreceklerimizle mesulüz neticede, sonramızda olacaklara yapacak bir şey yok nihayetinde. 

Geçen yıllarda, köyde yetişmemize katkı sunmuş bazı kitapların sağda solda atılı kalmasına ve çürümesine gönlüm razı olmadı, bir ustaya iki kitap dolabı yaptırmıştım. Artık her köy ziyaretinde, şehirde fazla yer işgal eden eski kitapları oraya taşımaya başladım, belki bir gün iyi bir okuma ve yazma mekânına da dönüşür burası. Hülasa bir kez daha kente sığmayan nesnelere yurt oldu köy… Zaten öyle değil mi; bir yere sığamayan en sonunda toprağına sığar ancak...

20 Haziran 2021

Gülgülümbardak

Çorak toprakların zarif bir çiçeğidir o. Fırsatını bulursa sert yerlerde bile yetişir böyle. Üstelik tatlımsı aroması ve hoş kokusuyla çiğ yenebilen harika bir çiçektir gülgülümbardak. Bu zarif çiçeğe bu güzel ismi veren de bizim Baraklardır.
Gülgülümbardak


28 Şubat 2021

“Şabaş” Defteri ve Not Etmek…

Dünyanın ve zamanın değişmesiyle birlikte eskiden kullanılan pek çok kelime hayatımızdan çıkıyor. Şüphesiz onların yerine yaşamlarımıza yeni sözcükler ve kavramlar giriyor. Mesela, “Oğuntu” ("Okuntu": düğün davetiyesiyle gönderilen veya verilen küçük hediye, şimdinin nikâh şekeri diyelim) ve “Şabaş” (Takı merasiminde hediyeleri cümle âleme bağırarak ilan eden baş abdalın kullandığı bir hitap kelimesi, “Şabaş, şabaş, şabaş bilmem kimden şu gibi…”) iki örnektir. Abdallar “Şabaş”ı başka durumlarda da kullanırdı. Misal, düğün yerine gelenler davul zurna ile karşılanır ve gelen misafirin baş abdala uzattığı bahşiş, “Şabaş, şabaş, şabaş…” diye cümle âleme duyurulurdu. Esasında düğünün son günü yapılan takı merasiminin genel adı da, “Şabaş”, “Şabaşa Geçmek” veya “Şabaşa Başlamak” gibi nitelenirdi. Borcu kaydetmek Kur’an’da da geçer. Bakara Suresi’nde aldığınız borçları yazın diye emredilir, sanırım unutulmaya karşı bir önlem kabilinden. Dolayısıyla memleketimizin belki de en eski yazılı kayıtları düğünlerdeki bu takı merasim kayıtlarıdır, kim bilir! Bu arada, “Şabaş” törenlerinde mutlaka bir defter bulunurdu ve kim ne vermişse oraya kaydedilirdi. 

İşin özü, ne olursa olsun yazıya geçirmek ve kaydetmek güzel bir haslettir. İnsanoğlu çok “kayıtçı” bir varlık aslında, artı eksi her şeyi bir şekilde kaydeder, çoğunlukla zihnine elbette. Duruma ve koşullara bağlı olarak günü ve zamanı geldiğinde, bütün bu kayıtları parça parça veya bütün halinde bir şekilde kullanır veya kullanmaz, biraz kişiye göre de değişir bu sanki. İnsanın o mütekabiliyetçi tarafının en açık izdüşümü gibidir bu.

Bunlar “Şabaş Defteri” sayfaları değil ama bizim “Kanatlı”nın not defterlerinden; biri 1 Eylül 1982 tarihinde Gaziantep şehir merkezinde, Saçaklı Mahallesi’nde ilk kez ev kiraladığı günü gösteriyor. Bir diğeri, gene 1980’li yıllarda mercimek yolmasında arkadan tırmık çekenlerin yevmiye hesabını tutuyor. Birine de tütün ve defter alış verişi not edilmiş; 7 kg tütün kendine ve 15 adet defter de okuyan çocuklar için satın alınmış olmalı. Not edilen isimlerden bazıları; Şıhov, Misov ve Cumov, işte bizim hikâye kahramanları…

Hülasa not almak iyidir, ne olacağı, neye yarayacağı hiç belli olmaz, zira insan kelimesi unutan demekmiş…

Öne Çıkan Yayın

Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler

"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdend...