Garıp, Bir Zamanların Barak Ovası Hikâyeleri isimli kitabımızdaki "Irza" öyküsünün son paragrafıdır:
"...
Eğlence ve şamata, hem o Cumartesi gününün devamında hem de düğünün sonu olan ertesi gün ikindi vaktine değin kesintisiz sürdü.... Bilhassa içli ve yanık zurna sesinin, davulun ritmik gürültüsü ile ancak bastırıldığı o hüzün dolu anlar, Paşa’nın yüreğindeki sızının gözünde yaşa dönüştüğü hisli zamanlar oluyordu. Çalgıcının, acı da duysa, kendi ruh dünyasını fazla umursamadan, düğüne gelenleri coşturmaya çalışması herhâlde kaderinin ve abdallık zanaatının bir cilvesi olsa gerek. Lâkin o düğünde Paşa, artık babasından kesinkes devraldığı aşiretin baş abdallığı vazifesini, her şeye karşın büyük bir azimle yerine getiriyordu. Sanki atalarından kalma bu mesleğe ve merhum babasına yaraşır bir adam olduğunu, önce kendine, sonra tüm âleme ispat etmeye çalışıyordu."
İyi dinle dost, atalarının ‘iskân’ının çığlığıdır bu duyduğun....
İyi bak dost, düğün salonlarına sığmaz, sığdırılamaz bu halay, çünkü ancak harman yerinde geçmişi yâd edip akar geleceğe doğru...
"...
Eğlence ve şamata, hem o Cumartesi gününün devamında hem de düğünün sonu olan ertesi gün ikindi vaktine değin kesintisiz sürdü.... Bilhassa içli ve yanık zurna sesinin, davulun ritmik gürültüsü ile ancak bastırıldığı o hüzün dolu anlar, Paşa’nın yüreğindeki sızının gözünde yaşa dönüştüğü hisli zamanlar oluyordu. Çalgıcının, acı da duysa, kendi ruh dünyasını fazla umursamadan, düğüne gelenleri coşturmaya çalışması herhâlde kaderinin ve abdallık zanaatının bir cilvesi olsa gerek. Lâkin o düğünde Paşa, artık babasından kesinkes devraldığı aşiretin baş abdallığı vazifesini, her şeye karşın büyük bir azimle yerine getiriyordu. Sanki atalarından kalma bu mesleğe ve merhum babasına yaraşır bir adam olduğunu, önce kendine, sonra tüm âleme ispat etmeye çalışıyordu."
İyi bak dost, düğün salonlarına sığmaz, sığdırılamaz bu halay, çünkü ancak harman yerinde geçmişi yâd edip akar geleceğe doğru...
Büyük Barak göçünün o derin hüznünü, bütün o zorluklarını ise çığlığa dönüşmüş tiz zurna sesi yanık şekilde hatırlatıyor. Geçmişi ve gidenleri 'unutmadık' diyor sanki...
Barak halayının alametifarikasıdır; halaya katılanların elleri, parmaklar birbirine geçecek şekilde avuç içinden birbirini kavramış olmalıdır, öyle parmak ucuyla tutuşarak girilmez Barak halayına!
Barak halayının alametifarikasıdır; halaya katılanların elleri, parmaklar birbirine geçecek şekilde avuç içinden birbirini kavramış olmalıdır, öyle parmak ucuyla tutuşarak girilmez Barak halayına!
Eskilerden bir Barak halayı videosu da aşağıda; Emmi koca bir çınar gibi, 'Buradayım ve ayaktayım!' diyor sanki
zamana ve mekâna, halaydakiler büyük bir sükûnet ve saygıyla bu ulu çınarı
seyrederek eşlik ediyor onun oyununa. Zurna, her zamanki gibi yüzyılların ağıtının
çığlığı oluyor, inletiyor ortalığı. Oğlak derisinden davulun gümbürtüsü, her
şeye rağmen devam eden hayatın coşkusunu haykırıyor âdeta. Hepi topu iki dakikalık bir video kaydı bu, ama neler yok ki
içinde? Düğün sahiplerinden olduğu anlaşılan takım elbiseli ve kravatlı bir abinin Emminin ayağının etrafındaki iri taşları yerden alıp uzağa atması,
kıpkırmızı gömleği ve davulunun çomağını vuruşundaki iştiyakla mesleğine saygı
duyduğu ve severek yaptığı her hâlinden belli bir aşiret erbabı ve zurnacının işine olan tutkusu üç dikkat
çeken husus olarak girmiş kayıtlara mesela:
İşte Barak, Mahey Emmi'nin halaydaki bu harika baş çekme figürüdür bir de. Mahey Emmi'nin tuttuğu beyaz 'yağlık' (Özellikle erkeklerin kullandığı bir tür başlıktır) göç katarının başındaki devenin temsili yularıdır. Göçe yön vermektedir Mahey Emmi tüm bu tavır ve hareketleriyle. Bütün zorunlu iskânlara, dağıtılmalara, sürgünlere, idamlara, baskılara ve zorluklara göğüs gererek ilerlemektedir Mahey Emmi'nin 'halay'ı. Güçlükler ve çileler yıldırmıyor Mahey Emmi'yi, Barak Halayı tıpkı upuzun Barak göçünde olduğu gibi, zamana ve mekâna direne direne ilerliyor, en nihayetinde yaşadığı topraklara adını veriyor Barak...