06 Eylül 2015

"Ana bize 'hâket' anlatsana!"

1960'lı yılların sonu, Anamın
kucağında ilk çocuğu
Tuncer Ağabeyim...
Köye elektrik 1981'de geldi. Ondan öncesi, lamba, fener veya ele geçerse 'löküs' ışığıydı. Çocukluğumun o karanlık gecelerinde, belleğimde iz bırakan en güzel şeylerden biri Anamın anlattığı hikâye tadındaki masallardı. Muhtemelen o da, anasından atasından duymuştu 'hâket' dediği bu masalları, kanaatimce biraz da kendisi ilave ediyordu muhayyilesinden. Fakat öyle hoşumuza giderdi ki, tüm kardeşler ağzının içine bakar, hiç bitmesin isterdik. Ama gün boyu dışarının, evin, o kadar çocuğun ve sair işlerin yükü omzunda olan Anamın, bizi kırmamakla beraber yorgunluktan fazla takati de kalmazdı çoğu zaman.

Geçenlerde, dünyaca ünlü bir yazarın yazım serüvenini öğrendim. Kitap yazmaya başlamadan önce, çocuklarına, sonradan seri halinde kitaplaştıracağı kahramanla ilgili doğaçlama masallar anlatırmış. Aklıma, nedense Anam geldi. Sonra, bir insanın nerede ve hangi koşullar içinde doğduğunun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha düşündüm. Her zaman daha iyi şartlarda doğup büyüyenlerden illa daha iyi sonuçlar ortaya çıkmıyor ama zor ve pek elverişli olmayan koşullar, insan hayatında çok belirleyici oluyor işte.

Siz bakmayın bazı babaların kimi zaman 'evladım' diye aşırı gururlanmalarına ve caka satmalarına, çocukları her yönden esas biçimlendiren analardır. İyi bakın etrafınıza, genelde anası nasılsa, çocukları da üç aşağı beş yukarı öyledir.

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler

"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdend...