29 Kasım 2016

'O Kerpiç Ev'

Kasım 2002, Berna ve Türker...






Ve gün geldi; bir tarih oldu,
O 'Eski Ev'in, 'Âcer Ev'in önü bütün...

28 Kasım 2016

Cacık

Anam, Güher ve Ganime Ablalarım 2001 yılının bir bahar günü,
Köyün poyraz harman yerinde 'cacık' topluyor.
Barak Ovası'nda ilkbaharda, tarım yapılmayan arazilerde yetişen taze ve yenilebilir çeşit çeşit otlara genel olarak 'cacık' denir. Çakırca, Toklu Başı, Kömmeç (Ebe Gümeci), Hârdal gibi isimleri vardır. Bu otlar türlü şekilde tüketilir, ancak haşlanıp kuru soğan, pul biber ve zeytinyağı ile bir kavurması yapılır ki acayip güzel olur.

11 Ekim 2016

Barakeli

Barak Ovası Haritası
Kaynak: Cahit Tanyol'un Sosyoloji Dergisi'nin 
7, 8 ve 9. sayılarında, 1952-54 yıllarında yazı dizisi
halinde yayımlanan "Baraklarda Örf ve Âdet
Araştırmaları" makaleleri, 1952-54 yılları...

İşte burasıdır Barakeli; o kızıl renkli topraklar Antepeli'nden başlar ta Fırat'a kadar, Elbeyli'den ta Münbiç'e kadar... Barak Ovası derler oraya, yurdudur Barak Türkmenleri'nin...
Barak Ovası Haritası

03 Şubat 2016

'Hânekdot'lar

'Kanatlı', iş tutmadığı (çalışmadığı) zamanlarda, genelde
'Oda'sının önünde olurdu böyle... 
Nisan 2004 (Fotoğraf: Elif Tiryaki)
Barak'ın veciz 'hânek' ve 'cor'larına (sözler), anekdot kelimesinden mülhem 'hânekdot' diyorum:

'Kanatlı' derdi ki: "Gene patos kimi (gibi) güf güf ating (atıyorsun) haa!", icraattan ziyade lafla iş yürütenlere...
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Yorum (Barak'ta bir söze giriş ifadesidir), karnımız tok bu 'cor'lara (sözler), 'di bakhim' (hadi bakalım) hele bir günii (gününü) görek!", yine habire lafla iş tutanlara...
-.-

"Ya yeğen" dedi Müho Emmi, "Hayat, kâh beyle kâh da beyle!" diye devam etti, bir avuç içini bir de elinin tersini göstererek...
-.-

'Kanatlı': "Ahmet Dayım (Çütlüklü Hârrik Ahmet) sordu, 'El mi yaman, bey mi?', sonra ilave etti, 'El yaman, bey şorda oturur, tehovv tehovv, hele gel gör bak elde neler var!'"
-.-

‘Kanatlı’ derdi ki: “Boş durucaana beleş çalış, boş duranı kimse sevmez!”
-.-

‘Kanatlı’ derdi ki: “Bu corda (sözde) bir hayat var, demir kimi (gibi) bir cor bu!”
-.- 

'Kanatlı' derdi ki: " 'Acıı' (Barak'ta bir söze giriş ifadesi, azıcık anlamında) bu kafada olasın (olsan) da, yaşayasın (yaşasan)!" (Gamsız, aşırı rahat tipler için...) 
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "El öpmeden (öpmekle) ağız pislenmez!"
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Kurt atasından gördüğünü ulurmuş!"
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Boş durmadansa beleş çalış!"

-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Yazın bulaşığı kışa katıktır!"

-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Bu insan, her şeyden osanır, her Allah'ın günü yağ bal ver ona, ondan da osanır!"
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Gereksiz adamdan çok ne var ki!"
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Bes (sadece), kavunnan garpız yata yata böyür, çalışacaksıng!"
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Coriyn sahıbi ol!"
Yoksa cor (söz) senin sahibin olur.
-.-


'Kanatlı' derdi ki: "Akliyiza sahıp olun oğlum sahıp, bes akıllı olun!"
(İradeni kimseye ipotek etme!)
-.-


'Kanatlı' derdi ki: "Çalağan kimi çalıning gene ha, çalıning!"
(Çalağan: Bir tür yırtıcı kuş, Çalınmak: Aranmak (Barakça))
-.-


'Kanatlı' derdi ki: "Netceng yorum, mal del ki gidip satasın gendini pazarda!"
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Get yorum get, uşak mı avuding burda!
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Niye biz birbirimizi bilmik mi ki, çok eyi bilirik eâğam çok eyi!"
(Şu şöyleymiş, bu böyleymiş diyenlere...)
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Yoğ eâğam yoğ, çobanlık dip (deyip) geçme sen, çobanlık da golay del eyle, tutar elin malını birbirine katarsang, bu sefer de millet birbirine düşer!"
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Nedek yorum, hara gaçacamızı (yetişeceğimizi) şaşırdık yav!"
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Evlet del, bir kimyemiş yorum!"
(Aşırı uyanık tiplere, muhatabın; 'normal bir insan evladı değil de, bir tür 'kimya' (karışım, alaşım) olduğu' ima ediliyor!)
-.-

Kanatlı derdi ki: "Acı (azıcık) birez kuşşağıını (kemerini) gevşet herf!"
Maddi manevi, her türlü hazımsızlık durumunda...
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Her şeyin başı gısmat (kısmet) yorum gısmat, tilkiden çok gaçan (didinen) olmaz, gene gısmatından ötesi garnına girmez!"
-.-

Genç,
Bazen o kadar kesin ve eminsin ki düşüncelerinden ve hislerinden, etme...
Hayatı ve dünyanın gizemini, öylesine çözmüş gibi bir haleti ruhiyen ve edan var ki, etme...
'Film' daha yeni başlıyor...
"Yaşını gör yaşını da
Sonra görürsün temaşayı"
'Barakça'sı:
"Yaşıı gör yaşıı da
Sona görürsüng tamaşıı" ('Kanatlı'dan)
-.-

Mamov Emmi, "Duying mı yoorum" dedi ve devam etti: "İnsan bu, bazen de, sanki hep varmış gibi yaşar..."
-.-

"Ya Emmisi, işte beyle" dedi Halov Dayı, sonra ilave etti: "Bazen, yaşarsın ama sanki hiç olmamışın gibi..."
-.-

Kötü zaten kötüdür, insanın en fenası 'Suret-i Hak'tan gözükeni, zira, güya tahrife yeltendiği şey, doğrudan 'Hak'!
-.-

"Antepfıstığının hâbbesi de ilk depesinden çatlar, eci (nine) gurban!"
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Cımsıtmanın da âlemi yok!" (Dağıtma, dağılma!)

-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Yalanı, küllük kimi savuriy aynen!"
(Kül, hafif bir esintide bile pis tozar...)
-.-


'Kanatlı' derdi ki: "Yav acı sen alttan al sen, navar, acı saa 'küçük adam' disinler, genni 'böyük' olsun, yoksa itden köpekden çuvala girmenin âlemi yok!"
Yani, uzak durun derdi beladan...
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Toprak namustur", sonra ilave ederdi: "Namus satılır mı?"
Böyle bağlıydı toprağına...
-.-

"Acı (azıcık) birez yavaş herf, carıslığın (rezilliğin) lüzümü yok!"
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Sen ne ederseng et, heç hökmü yokhmuş, gader gene bildiginı okhurmuş!"
-.-

"La, savuş da get şurdan, başıma bele mising, mekir mising, nesing?" derdi eskiler...
-.-


'Kanatlı' derdi ki: "Tehov tehov, bılot da başımıza bungu mu çıkhardiyz ovv?"
-.-


'Kanatlı' derdi ki: "He ya, tama biz de ekmee gulamızaa depmik mi?" (Safız ya!)
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Eyle ya, tama sen püsküllü camının imamı del mising, eyi biling bungları!"
(Dini konularda habire ahkâm kesenlere...)

-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Fazla del, bes hüs yeter!" (Fazla değil, sadece sus yeter!)
-.-

'Kanatlı' derdi ki: "Yuhâlma, uçarsın!"
(Yuhâ, ince demek aslında, ama burada şımarma anlamındadır. Hâliyle buradaki uçmak da pek matah bir şey değildir!)
-.-

Ya emmi hayren, birisini veya birilerini alçaltarak veya küçülterek hiç kimseyi yüceltemezsin, dikkat et, bir de üstüne "karın ağrısı var" derler adama!
-.-

"Ya yeğen, bu insan zalım olur da, Allah'tan elinden de fazla bir şey gelmez ha. Sen sen ol, ne kimseyi küçümse, ne de gendini böyük gör, Allah'ın kime neyi gısmat ettiğini heç bilemeng yorum bilemeng!"
-.-

Tütüncü Cımov, habire ahkâm kesip özlü söz sallayan Faizci Cımov'a der ki: "Yorum bu veciz hânekler oturdiym yerde geriy beni yav, ne gader az aforizma (özlü, beylik söz), o gader huzurlu hayat ha, kepsler de dâhil buna!". Yalnız Faizci yaman adam, gene bir aforizma yuvarlamasın mı, bunları hiç sevmeyen Tütüncü'ye; "Hâneğin uluğu (çürüğü), adamın uluğundan zararlı!" demiş, sonra da: "Niye biling mi; bozuk adam en çok gendine zeral (zarar) verir, emme kem söz başkasına daha fazla zerallık verir eâğam!" diye ilave etmiş.
-.-

"Dingning mi; la yorum, herkes tekralladığı, paylaştığı o özlü corların (sözlerin) gereğini önce gendi yapsa bu dünye cennet kimi bir yer olurdu heral ha!" dedi gene Tütüncü Cımov... Adam, aynı bildiğin aforizmasavar yav...
-.-

'Hedonist' (aşırı keyif düşkünü) bir Baraklı hâneği: "Eyi yimek atılmaktansa kötü karın (mide) yırtılsın!"
-.-


'Narsist' (kendini aşırı beğenen) bir Baraklı hâneği: "Vay ben de ben baa gurbanım canım, nasıl iş yapmışım beyle yav!"

-.-

"Ya Emmioğlu, mesele sorun çözebilmekte, yani adamlıkta, yoksa çakallıktan bir şey çıkmaz. Heç havas etme boşuna! Bela çıkarmak ne zor, ne yol, ne de yöntem. Emme toplumun da bir vazifesi var ha! Muhtemel çakallara meydan vermemek için, 'Aha bu çakallık yorum,' demeli ahali muhatabına..."
-.-

"Hara (nere) gaçarsang gaç (git), boş, gendingden gaçabiling mi ki?"
-.-

"Yurum, bu gıraç yerde de, ne gader çok ağadan bey yetişmiş beyle yav!"
Gıraç (Kıraç): Taşlı arazidir, özellikle tahıl tarımı için pek elverişli ve verimli bir yer değildir.
-.-

"Saa bir cor söylim mi yeğen? Konuşmak, anlatmak, hatta yazmak bile kolay, zor olan yaşamak, tatbik etmek yani..."
-.-
Hacı Kemal (Kâmil Kanatlı) Tiryaki

20 Ocak 2016

Kitap ve Sonrası...

Bu kitap benim açımdan bir gönül borcu idi, ama bir şeyleri de göstermek istedim. Eğer kayıt altına alınmazsa, tüm geçmiş insanlarla beraber toprağın altına gidiyor. Bunu ancak yazarak aşmak mümkün. Niyetim genç kardeşlerime bunun nasıl yapılabileceğine somut bir örnek vermekti de. 40 yaşına geldim. Tam 30 yıldır okuyor ve yazıyorum, bazı şeyler 'ha' deyince olmuyor işte. Emek, çaba ve zaman istiyor. İnce ince ve ağır ağır sabredip işleminiz gerekiyor. O nedenle gençler diyorum ve doğrudan onlara sesleniyorum. Tüm Barak'ın ve Seydimen'in hikâyesini yazmak hepimize, ilgililerine, düşer, ne her şeyi tüm yönleriyle anlatabilirim tek başıma ne de o kadar malzeme var bende. Bunu ancak elbirliğiyle herkes ucundan tutarak yapabiliriz. Sürekli okuyacaksınız, elinize ne geçerse. Mümkünse ve olabildiği ölçüde görsel (resim ve video) malzeme toplayacaksınız, bilhassa orijinal olanları. Sonra bu malzemeyi anılarla ve hikâyelerle işleyeceksiniz. Benim yaptıklarım bunlar oldu.

17 yıldır bu ülkenin çok önemli kurumlarında çok önemli şeylere tanık oldum. 40 yıldır bu toplumun bulunmadığım katmanı ve aşaması kalmadı kanımca. İnsanların nelerden hangi sonuçları çıkarabileceğini de iyi bildiğimi sanıyorum. Bu ülkede işlerin nasıl döndüğünü az çok öğrendim, farkındayım. Demem o ki gizli bir gündemim yoktur. Hayatımın hiçbir döneminde, hiçbir beşerden ve bulunduğum hiçbir makamdan bir şey ummadım. Sadece Seydimen'den 'Kanatlı'nın oğlu olarak başardım her ne yaptımsa bundan sonra da niyetim o, ne bir kişiden ne de bir makamdan beklentim var.

Yanlış anlamayınız, yapılan işin bir gönül işi olduğuna hiçbir şekilde halel gelmemesi hassasiyetiyle yazıyorum bunları. Ve genç kardeşlerime, çaba ve sabır gösterince (işte 40 yıl alıyor bazen bu) her şeyin mümkün olduğunu göstermek istiyorum. Yeter ki niyetiniz salim olsun ve gerekli çabayı içten bir şekilde sergileyin. Makamların ve kişilerin adamı olmayın, kendiniz olun, makamlar size uydursun kendini. İlk işe girdiğimde bir üstadım güzel bir söz söylemişti: "Geldiğiniz makam sizi biçimlendirmesin, siz onu biçimlendirin. Zira bir gün makamınız giderse, siz de bitersiniz, bitirmeyin kendinizi, siz bulunduğunuz makamınıza bir şey katın!" Bu makamı büyük bir şey, ne demekse artık, olarak düşünmeyin. Yaptığınız her şey ve her görev için geçerlidir bu. İki yıl ABD'de yaşadım bir ara. En tuhafıma giden şey, her kim ne iş yapıyorsa büyük bir şevk ve azimle yapıyordu, tıpkı 'Kanatlı' gibi. Apartmanın bir kapıcısı vardı misal, bir hispanik, o kadar memnundu ki kendinden, yaptığı işten öyle keyif alıyordu ki sanırsınız aparman onundu. İşte işin özü buydu aslında. Her ne iş yapıyorsanız iyi yapın, el ucuyla değil, gönülsüz değil, yapmayın öyleyse içten ve samimi olun. Sonrası kısmet artık. Hepinizin kısmeti açık olsun güzel kardeşlerim.

14 Ocak 2016

Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler

"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdendir. Misal, Seydimen ve 'Kanatlı' o hep yanımda taşıdıklarımdan oldu benim için, zor ama güzel zamanlardı o geçmiş günler, insan yaşadıkça daha bir net anlıyor bunu. O kadim, kıraç ama verimli toprağın hikâyesinin ve o güzel insanların ve anılarının unutulup gitmesine gönlüm razı olmadı. O geçmiş günlerdeki hoş ve dolu dolu zamanları kısmen birer anı formatında, kısmen de hikâye tadında kaleme almak istedim ve neticede bu kitap ortaya çıktı. Umarım bu kitap amacına ulaşır."

Seydimen isimli kitabın tüm içeriği, tıpkı kitapta yer aldığı gibi, bu blogda aynı başlıklar altında bulunmaktadır. Nitekim kitaptaki üç öykünün linkleri buradadır: Memir, Hafız ve Mercik...

Seydimen kitabının tamamının linki...

tirekili
Barak'ta kimisi Tiryaki'ye "tirekili" der, yine Babam 
'Kanatlı'"Biz tirekiliyik..." derdi. Uzun zamandır mahlas 
olarak bu adı kullanıyoruz.

29 Kasım 2015

Hâtın

Seydimen'in efsane şahsiyetleri say denilse, bana göre Hâtın kesinlikle bunların arasında yer alır. Hem de ne efsane; kat kat olan o klasikleşmiş giyim tarzı mı, hep yaşamak zorunda kaldığı o izbe ve bakımsız mekânlar mı, pek kimsenin farkında olmadığı o muhakeme yeteneği mi? Nereden biliyorum; çocukluğumda, onun iştirak ettiği çok hasbıhâle tanıklık ettim de ondan. Ne gün yüzü görmemiş corlar (sözler) duydum ondan; "yalancı yüzü kara, küller başına 'fıhâra' (zavallı), ömerovun küllüğü başına" gibi daha nice ince hanekler, belleğimde kalabildiği kadarıyla...

Hâtın, 1983.
Anam ile arası çok iyiydi. Anam onun sırdaşı ve danışmanı gibiydi. Hatta bir keresinde bizim aile ile birlikte "içme"ye (şifalı suya) gittiği bile olmuştu. Normalde, birkaç güne kalmaz, "yukarı ev'"in arkasından bizim eve doğru, köyün adamları gibi elleri arkasına bağlı salına salına geldiğine şahit olurduk. Yaşı daha da ilerlediğinde, kendine dayak yaptığı kocaman bir sopayla yürürdü. Hep öne doğru eğik vaziyette, sallanarak yürürdü. Sanki hayatın tüm o ağır yüklerinden omuzları çöküp kamburunu çıkarmıştı âdeta. Sonraları iyice yaşlanıp yürürken zorlanmaya başlamasıyla birlikte, Köyün üst başında, "Mahâmmet Ağa"nın eski iki katlı kerpiç konağının altında bir köşede tek göz bir odada Sâdın Emmi ile yaşadığı yerden, bize gelirken yolda birkaç noktada mola verdiğini hep anlatırdı, nefes nefese bize vardığında. Fakat hiç kesmedi Anama bu ziyaretlerini. Velev ki civarda önemli bir hadise olsun, hemen yolda belirir, gelir Anamdan bilgi alır veya kendisi bir şeyler biliyorsa söyler ve konuyu analiz ederdi. Köyde hemen hiçbir şeyden geri kalmazdı, her şeyin içinde, o yaşına rağmen bulunurdu veya bulunmak isterdi. Zihni açık biriydi bence, ortamı ve gelişmeleri tartar ve ona göre tavır alırdı. Yaşadığı o ağır zorluklar ve güç koşullar bir tarafa, akıllı bir kadındı Hâtın. Köyde birbiriyle konuşmayanlar arasında birtakım zaruri haberleri getirir götürür, insanların arasını yapardı, bir nevi köyün gayri resmi ve gönüllü ulağı gibiydi.

Bir de, hayatımda ağaranı, özellikle süt ve yoğurdu, Hâtın kadar sevip onlarsız yapamayan az insan tanımışımdır. Zaten çoğu kişiye göre, uzun yaşının sırrı da bu süt ürünleriydi. Her ne kadar hemen herkesten; "Ben bildim bileli Hâtın böyle!" lafını işitmişsem de, esasında tam yaşı konusunda pek kimsenin bilgisi olmayan Hâtın'ın bize komşuluğu eskiye dayanırdı. Eskiden, bizim evin garbısında yine tek göz kerpiç bir yapıda kalırlardı. Çok küçükken bu evlerine ara ara gittiğimi hatırlıyorum, hatta o zamanlar bana "Bu benim oğlum!" derdi rahmetli, niyeyse ben de bu ilgiye meftun olacağım ki, arada bir giderdim evlerine, sofralarına otururdum.

Sanırım, hayatında, ona en büyük etki eden olaylardan biri, oğlu Kadir'i küçük yaşta kaybetmesiydi. Kadir, daha çocuk sayılacak yaşta, komşu Çiftlik Köyü'ne, galiba unluk buğdayları öğütmek için eşek ile değirmene gönderilmiş. Ancak köye dönüşü havanın kararmasına denk gelmiş. Zavallı çocuk, köye yaklaştığı sırada, karanlıkta, yakınından kalkan bir tilkinin çıkardığı sesten, artık ne zannettiyse çok korkmuş, yatağa düşmüş ve bir daha da toparlayamamış. Bir gün Hâtın, hasta yatan oğluna güzel bir yemek hazırlamış, fakat Kadir yememiş bu yemeği, yalnızca su istemiş anasından, Hâtın da, illa bu yemeği yesin ki iyi olsun diye oğluna; "Yemeğini yi ondan sonra su içersin!" diye diretince sanırım çocuk vazgeçmiş sonra, Kadir o gecenin sabahına vefat etmiş maalesef. Kaç kez ben de tanık oldum, Hâtın, ne zaman ağlayan bir bebek veya çocuk görse: "Acı su verin şu uşağa, su verin, su verin…" derdi, belli ki oğlunun o şekilde ölümü derinden yaralamıştı merhumeyi…

Gelelim bu fotoğrafın hikâyesine, 1983 yılı olmalı, biz ilkokula başladık o sene, okula fotoğrafçı geldi, tüm öğrenciler, Şenel öğretmen ile birlikte fotoğraf çektirdik. Daha sonra, öğretmen bizleri evlerimize yolladı ve köyün kadın ve kızlarını hep beraber fotoğraf çektirmek üzere okula çağırdı. Biz de evlere koşup büyüklerimize söylemiştik. Bizimkiler o gün ekmek yaptığından, Ganime ablam hariç, fotoğraf çektirmeye gidememişlerdi. Lakin Hâtın, bu çağrıyı nasılsa haber almış ve okula gelmiş. Sonradan Anamın anlattığına göre (Hâtın anlatmış kendisine), Hâtın'ın da fotoğraf çektirmeye gelmesi biraz şaşkınlık hasıl etmiş diğer bazı gelenler üzerinde. Bunu fark eden Hâtın; "Biyy anam, niye, benim neyim eksikmiş ovv!" diyerek kadraja en sağından girmiş tüm azametiyle, zira pek az böyle dik dururdu. İşin özü, ne de iyi etmiş rahmetli.

Öne Çıkan Yayın

Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler

"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdend...