30 Ekim 2015

Kesmik

Gövher yengem, çardakta ocağa  'et vurmuş' (et haşlamak)...
(Fotoğraf: Cengiz ALAGÖZ)
Ocaklık hep önemliydi. Hâlâ da öyledir köy hayatında. Ocaklığı olmayan veya etkin işlemeyen bir köy evi çok eksiktir. Çünkü koca bir köy evinin ihtiyacı, hem maliyet hem de kapasitesi bakımından tüp gaz ocağıyla giderilemeyecek kadar büyük olur. Ekmek yapılmasından yemek pişirilmesine ve hatta su ısıtılmasına kadar pek çok iş için, yer biraz eşilerek, taş ve çamurla yapılan bu ateş ocaklarına gereksinim vardır. Bu ocaklar genelde ocaklık denen kerpiç yapıların içinde olurdu eskiden. Fakat özellikle havanın daha iyi olduğu zamanlar için, bu ocaklıkların yan taraflarına da muhtelif ocaklar yapılır. Genellikle buraların üzerine ve yanlarına gölgelik inşa edilir ve böylece çardak denilen açık ocaklıklar da kullanılır.

Tek göz bir yapı olan ocaklıkların, girişinde ocakların olduğu küçük kısım dışında, daha genişçe bölümü kesmik için ayrılır. Zaten ocaklık demek yakacak demek biraz. İşte kesmik bu yakacakların genel adıdır. Arpa ve buğday gibi tahıl sapları da olur, ince zeytin, üzüm ve antepfıstığı dalları da, fıstık çeltiği ve boş habbeleri de ve hatta gerek duyulursa kerme (katılaşmış hayvan gübresi) bile kesmik olabilir.

Eskiden en makbul kesmik buğday sapıydı. Arpaya göre daha kalın ve diri bir sapı vardır buğdayın. Bu nedenle ocakların tutuşturulması ve yanması için hem daha kullanışlı hem de daha dayanaklıdır. O yüzden, hasat mevsiminden sonra özellikle Haziran ayında, gelecek sonbahar, kış ve ilkbahar aylarında ocakları yakmak için, nerede iyi buğday sapı varsa, itinayla toplanır ve ocaklığa taşınırdı. Bunun için genelde, öncelikle saplar yabanda tırmık denen büyük demir çubuklu bir ekipman tarafından traktör yardımıyla bir araya toplanırdı. Bazen, yine traktör yardımıyla, tapan (ağır ve düz bir demir ekipman) denilen bir alet ile tırmıklamadan önce, biçerdöverin kesmeden yerde bıraktığı buğday sapları kırılırdı, tırmık daha çok sap toplasın diye.

Buğday saplarını taşımak için traktör teknesine (römork) kalın ve ince kavak sırıklarından şebeke (payanda) yapılırdı. 'Kanatlı' bu şebeke işinin de ustasıydı bizde. Ey Allahım, ne telaşlı ve curcunalı olurdu o şebeke yapma süreci, çoğu işimizde olduğu gibi. Bu şebekeler bazen mercimek şahrası (saplı hasadı taşıma) için de kullanılırdı tabiî.

Sap dediğiniz yükte hafif ama çok yer kaplayan bir nesnedir. Traktör teknesi normal şartlarda fazla almaz. Her ne kadar teknenin üzerine birisi, genelde çalışabilecek durumdaki en küçük aile fertleri olurdu bunlar, çıkar ve daha çok sap yüklenmesi için römorka atılan her kucağı tepelerdi ama yeterli değildi sadece bu tepeleme. İşte tekneye monte edilen ahşap şebeke, römorkun kapasitesini bir hayli artırırdı. Saplar boşaltılırken, ocaklığın kesmik saklanan yerine atıldıkça, üzerine çıkıp tepelenirdi de, böylece daha fazla buğday sapının stoklanması sağlanırdı. Buğday sapı arpaya göre daha az tozlu ve yakıcı olurdu sıcakta, bu açıdan da daha iyi bir kesmik türüydü.

Anam ile Ganime ablam, ocaklıkta 'sallama' (kahvaltılık
kalın yufka ekmek) yaparken...
(Fotoğraf: Cengiz ALAGÖZ)
Şimdilerde Barak Ovası büyük oranda antepfıstığı ağacı oldu. Eskisi gibi tahıl ne para ediyor ne de rağbet görüyor artık. Denilen, masrafını bile çıkarmıyormuş tahıl ürünleri. Dolayısıyla arpa-buğday sapına dayalı kesmik türü pek kalmadı köyde. Hemen herkes, daha çok fıstıkların ve ayrıca üzüm bağlarının budanmasıyla elde edilen odun ve ortutları (ince dal) kullanır oldu ocaklıklarında. Yine fıstık çeltikleri, kabukları ve boş taneleri de önemli birer kesmik çeşidi günümüzde.

Bu arada bizim ocaklığı her daim ayakta tutanları da anmadan olmaz sanırım. Yıllar yılı hep iki emektar oldu bizim ocaklarda, biri Anam, diğeri de Gövher yengem, ama bacılarımı da zikretmeden olmaz elbette.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Dedemi ziyarete gittiğimiz zamanlarda bize, fıstık ağacına ne zaman hangi bakımların yapilmasi gerektiğinden bahsederdi, eski olayları ve tabirleri anlatırdı bazen. Tabi çocuk aklımıza cok kıymetini bilmezdik anlatılanların, sadece dinler ve dedemi izlerdik, bazen gözlerinin içi güler bazense yaşlı olurdu. Şimdi bu yazıları okurken sanki yine dedemden o hikayeleri dinler gibiyim. Bu değerleri burda paylaşma imkânını bize sunduğun icin teşekkür ederim dayıcım, kendim ve paylaştığım kimseler adına.

Öne Çıkan Yayın

Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler

"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdend...