01 Mart 2015

"Burası şirin olur yahu!"

Halil Tiryaki
(Fotoğraf: Meral Tiryaki)
Babamın sağlık sorunu 2010 yılının Eylül ayında iyice kendini belli edince, artık eski hareketliliği azalmıştı. Bu tarihten sonra köyde olduğu zamanları genellikle evin önündeki ağaç gölgeliklerinde gelen gidenle veya kendi kendine geçirir olmuştu. Bu hasbihâl vakitlerinin müdavimlerinden biri de, Köyümüzün 'efsane' şahsiyetlerinden merhume Hatın ve eşi rahmetli Sâdın Öyke'nin oğlu Mehmet Öyke'ydi. Güya okuma yazması olmayan Mehmet Öyke'nin geçmiş anekdot ve hadiseleri neredeyse birebire yakın ezberinde tutması, pek çok olaya şahitliği ve anlatma iştahı hayranlık vericidir. Babam da bu sebeple olacak ki, onun muhabbetini sever, sıklıkla yanına çağırırdı. Benim de hazır bulunduğum 2013 yılının bir Haziran günü, öğle vakti aralarında güzel bir sohbet gerçekleşmişti. Her zamanki gibi eskilerden konuşuyorlardı. Rahmetli Babamın büyük kuzenlerinden merhum Halil Amca'ya ikisinin de derin bir muhabbeti vardı. O anıldığında, yüzlerinde genelde buruk bir gülümseme belirirdi. İşte yine onun 'maceraları'nı anarlarken, Mehmet Öyke'den, biraz da bana hitaben, çok esaslı bir memleket yorumu gelmişti; "Bura şirin olur yav!"

Evet, mevzu, duygusal ve fuzuli bir nostalji çabası veya mesnetsiz bir yöre ve memleket güzellemesi değil güzel kardeşim. Bakınız, bu sözleri sarf eden okuma yazması olmadığı söylenen bir adam, feraset ve bilgelik diploma ile değil işte. Bizim eskiler topraklarına niye o kadar bağlıydı; 'Kanatlı'nın sohbet sırasında sallanan başı, eli ve “Hehiy!” deyişi o kadar iyi anlatıyor ki yaklaşımlarını, tabiî görebilenler ve duyumsayabilenler için.

Bu sefer Nisan 2014, yine aynı mekân, Mehmet Öyke ve 'Kanatlı' yine toprak üzerine söyleşiyorlar.
'Kanatlı': "Toprak satılmaz yav!"
Mehmet Öyke: "Aklı olan torpağını satmaz!"

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Tercan TİRYAKİ:

Biz küçüktük ama Halil Amca ile bütün çocukların da arası iyiydi. Çocukları severdi, hediyeler getirirdi. Unutmam bir keresinde oyuncak tüfeklerden getirmişti, nerdeyse tüm çocuklara. Çocuklar zaten hediye getiren, onlarla çocuk olmasını bilen büyükleri sever. Onun hayat neşesini, gülüşünü hatırlamak lazım. Beni kültürü şaşırtırdı, herbir şeyi biliyor diye düşünürdüm. Süleymaniye'yi, Sultanahmet'i hep onun sohbetlerinde, espirilerinde dinlerdik. Tarihden oldukça anlardı ama bu bilgisini lakap için de kullanırdı. Köyde hangi çocuğu görse seceresini de çıkarırdı. Kimi Kara Mustafa Paşa, kimisi Osmanlı'dan bilmem ne paşa, herkesin mutlaka bağlı olduğu tarihi bir şahsiyet vardı. Dededen atadan, bicanlıdan, eyseliden herkesin mutlaka bahis konusu açığı vardı. Herkese espiri yapacak kadar sevecen, dost canlısı ve hayatla bütünleşmiş, kendini hayata adamış yapısı vardı. Soyumuzun kaderidir hayatı bir Barak Havası ciddiyetinde yaşamak ama O gülmeyi becerebilen bir 'Tirekili'ydi. Allah rahmet etsin.

5 Aralık 2013, 00:25

Adsız dedi ki...

Tercan TİRYAKİ:

İnsanların içinde bazıları nedense tabiata, hayvanlara çevreye daha sevecen, daha hassas, daha korumacı bakıyor. Sevim yenge 40 yıl öncesinden köydeki kedilere, özellikle Anama olan sevgisini hatırlarım, zaten yüzünden sevecenlik, nezaket akan bir yapısı vardı. Anamda severdi kendisini, Halil Amca onun ata-dede ilişkisini anlatırdı, ama aklımda kalmadı. Hayvanlara olan yardımseverliği, çocukken çok garibime gitmişti, biz köy çocukları bizim olanları severiz, oysa Sevim yenge kendisi olmayan o sahipsiz hayvanları beslerken, bir sıkıntısı olana sevgisini aktaran yapısı kalmış aklımda. Unutmam, çocukken Anama, "Nasıl bir insan bu kadar iyi oluyor?" diye de sormuştum. Dünyaya sevgi gözüyle bakabilen insanları hep kıskanırım, zira bunlar normal gözle bakmazlar, Allah vergisi bir yürekle bakar böyle insanlar, hayata vicdan katarlar.

12 Kasım 2015, 18:43

Öne Çıkan Yayın

Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler

"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdend...